Yalancı meme (!) [24 Nisan 2001 Salı]

Ahh, kaç gündür kaç tane yazı yazdım ve yok ettim hemen ardından… Kaç defa soruyorum kendime;
Ben, acaba bu kadar “edepli” olmak zorunda mıyım?
Sonra; “Evet”, diyor içimden bir ses…
“Evet, çünkü sen sadece kendini temsil etmiyorsun!..”

Ama, bazen insanın, ister ya canı hani;
Sopayla susturuluncaya kadar konuşmak, konuşmak, konuşmak…
Bu; tahammül sınırlarını aşmaya ramak kalmış olmak demek ve bu; kendisiyle aynı kaderi paylaşanlarla birlikte, kesseler sanki duymayacak olmak demek!..

Ne desem ki; “Niye yazıyorum ki şimdi bunları”dan başka?..
Anlayan zaten biliyor, anlamayan da “zaten anlayamıyor” ki, anlatmaya çalışman dahi boşuna!..
Yazı da “neredeyse” siyaset kokmaya başlıyor ki; çark edelim ve bir hikaye anlatalım gene, bebelere balon misali!..
…..
Göğsü sütle dolu annesini ısıra ısıra bıktırmış şımarık çocukların pişmanlık gözyaşlarını şimdilik dindirmeye yarar belki bu yalancı meme!..

İstiap haddi (!)
– Şu büyük yükümüzü şu yokuştan kim çıkartabilir, diye haykırdı adamlar…
Meydan her renkte vasıta ile doluydu…
Meydan her boyda ve her güçte vasıta ile doluydu…
Meydandaki vasıtaların her biri farklı motora, farklı dingile, farklı çekme gücüne, farklı beygir kuvvetine, farklı kasa yapısına, farklı tekerlek sayısına sahipti…
…..
Meydandaki vasıtaların her biri bir diğerinden farklıydı, ama biribirinin aynı olan tek şey vardı, o da sözleri:
– En uygunu benimki!..

– Bu nasıl dürüstlük? diye sordu mal sahibi ortaklardan biri…
– Yükünü koyalım benim arabaya, gerisine karışma, dediler yine hep birlikte.
Karışma, dediler de asıl şimdi karışmıştı kafalar…
Mal sahipleri bir karar vermeliydiler ama onların da tercihleri birleşemez olmuştu!..

Sonunda birinin kasasına konuldu yük ve çalıştı motor tekleye mekleye ve vurdu rampaya ıhlaya mıhlaya…
O sırada, yükün sahiplerinden biri bastı feryadı;
– Eyyvaah!.. Ne yaptık, baksanıza arabanın kasasında yazan istiap haddi, bizim yükün ağırlığının yarısı kadar bile yok!..
…..
Koştular ardından ve burunlarından soluyarak, kan ter içinde ve yuvarlaya yuvarlaya getirdiler, yolda kalmış olan yüklerini gerisin geriye meydana…
Yeniden bağırdılar ortalığa:
– Şu yükümüze şu yokuşu kim aşırtabilir?..
…..
Meydandaki vasıtaların her biri bir diğerinden farklıydı hâlâ, ama birbirinin aynı olan tek şey vardı hâlâ dudaklarında:
– En uygunu benimki!..

Bir süre sonra aynı adamlar gene yuvarlaya yuvarlaya getirdiler yüklerini meydana ve gene sorup aynı soruyu gene aynı cevabı duydular;
– En uygunu benimki!..

Her defasında biraz daha zorlandı, biraz daha hırpalandı, biraz daha ufalandı yokuşu aşması gereken yük, ve sonunda; ince ince çatlamaya, her çatlaktan da ince ince kan sızmaya başladı!..
Meydandakiler ise…
Kendilerinde hiçbir değişiklik yapmayı akıllarına bile getirmeden…
Üstelik bir de, taşınacak yükün önce bir diğerinin sırtına konmuş olmasına da kızgın olarak bağırıyorlardı:
– Biraz sonra gene getirirler yuvarlaya yuvarlaya…
Ama en uygunu benimki, en uygunu benimki, en uygunu benimki!..
…..
Her biri kendi kamyonunun, kendi kamyonetinin, kendi el arabasının önünde duruyordu ve kasaların kenarında yazmakta olan “İSTİAP HADDİ ŞU KADAR TONDUR” yazısını elleriyle kapatarak haykırıyordu:
– En uygunu benimki, en güçlüsü benimki, en hızlısı benimki!..

Stop
Muammer Erkul
24 Nisan 2001 Salı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir