Köşke dair ve aşka dair [13 Şubat 2005 Pazar]

Bir zamanlar mahallemizde üç beş tane vardı. Sizler de benim gibi yapın; eski bir konağı ve bu konağın odalarını gözünüzün önüne getirin…
Kaç kuşaktan insanın doğumlarını, düğünlerini, ölümlerini görmüştü bu odalar kim bilir. Her yıldan, her günden; her konan ve göçenden izler kalmıştı bi’yerlerinde.
Eskidi, denerek sökülüp değiştirilmişti kapı ve pencereleri; kirlendi, denerek ovulup zımparalanmıştı döşemeleri; döküldü, denerek tıkanıp yamanmıştı sıvaları; soldu, denerek önce kazınmış ve sonra yeniden badanalanmıştı duvarları…
Eski konağın, eski odalarının çehresi hep yenilenmiiş, hep yenilenmişti. Her yeni nesil yeniden, yeniden, yeniden yenileyip durmuştu eski konağı; hepsi de kendi aklına, kendi zevkine, kendi zamanının modasına uyarak!..
Konak dile gelse;
“Yahu rahat bırakın beni de, iki sene üst üste olduğum gibi kalayım, ve birazcık kendime geleyim” derdi ama, ne onun söyleyemediğini anlamaya çalışan çıkmış, ne de böyle bir istirahat mümkün olmuştu…

Tamirat, tadilat, yıkım, veya benzeri döküntüler ortasında, belli ki altında kalan eşya, kıymetli kağıt ve kitaplar korunup kollansın diye serilmiş bir gazete sayfası…
Üzerinde ise toplu iğne başları kadar küçük, metal kalem uçları…
Hareket ediyorlar tozların içinde, yürürken peşlerinde izler bırakarak!..

Eski konağın toz, toprak, sıva, boya, kireç, talaş ve akla gelen-gelmeyen bütün kirliliği ve pisliği içindeki eski odasına serili bu gazete kağıdının üzerinde, ardında iz bırakarak yürüyen titrek kalem uçlarının kılavuzu kim,,, veya ne?..
Bu yürüyüş nereye doğru gidiyor, yahut istikamet ne?..
Bu aşikâr gizliliğin sırrı ne?..

Aşk, işte bu demek!..

Çünkü aşk; çekimi, cazibesidir;
Toz ve karışıklığın geçemediği diğer yönde bulunan mıknatısın!..
…..
O çeker, acıyarak yürütür seni;
Gitmen gereken yöne!..

Sen yürüdüğünü sanırsın ve yürüdüğünü sanırlar bu karışıklığın içinde… Sen yazdığını sanırsın ve yazdığını sanırlar tozun toprağın üzerine…
Sen var ya sen… O mıknatıs eğer çekse senden muhabbetini; (hiç temenni edilmez ama) işte o zaman görürsün dünyanın kaç bucak ve ne kadar derin bir pislik içinde olduğunu!..

Sabret! Birazcık daha sık dişini… Vakti gelip çatladığı zaman kabuğun, çıkacaksın dışarı…
Sabret! Birazcık daha sık dişini, ve dualar et içinden… Çünkü göreceksin vakti geldiğinde; bu ılık ve yumuşak kanatların altına konmayanlar, ki eyvaah; tavalarda kızdırılan yağlara kırılacaklar!..

Stop
Muammer Erkul
13 Şubat 2005 Pazar

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir