Sineklere af(!) [14 Ağustos 2002 Çarşamba]

Aynı asrın aynı dilimini paylaşıyor olmamız bizler için (yani benim için) ne büyük bir şans… Allah vergisi bir öğretme kaabiliyeti…
(Bu ifadeyi yazarken suratım kızarmakta, çünkü bir öğrencinin kendi öğretmenine “aferin” demesine benzer bir durum olduğunu düşünüyorum, ama yine şunu hatırlayıp rahatlıyorum ki; bizim de, birilerine “bunun böyle olduğunu” izah etmemiz gerekiyor! Değil mi?..
Kimden mi bahsediyorum?
Tabii ki Osman Ünlü’den!.. 

Karasineklerden nefffret ederim!.. Evde çoğunlukla bir “sinek sopası”yla dolaşırım ki, rastladığım an; patt!..
Önceki sabah ben uyanmamakta inat ettikçe, odama girmiş olan sinek de beni uyandırmakta ısrar ediyor!.. Kollarımı sallıyorum, nevresimi çekiyorum, ı ıh!.. Sabah sabah “dellenmek” de istemiyorum, ama hayvan geliyor ve tam iki burun deliğimin arasına (bir düzine kanadını, iki düzine pis bacağını ve bilmem ne kadar el-tırnak-boynuz-monynuzunu kıpırdatarak) konuyor!.. Öyle bir haykırarak fırlıyorum yerimden ki, sanırsın….. Ama dur… Aaa, saat 09.01…
Bu defa, çarşaf bana dolaşık koşuyorum salona; Osman hocanın televizyon programı başlamış da giriş kısmı yayınlanmakta… Sinek peşimden geliyor, kim bilir belki de şaşkın şaşkın!.. Ben ise o an, bütün sineklerin duyacağı bir sesle bağırıyorum:
“Bugün bir tanenizi bile öldürmeyeceğim be!..”
Gerçekten de, bütün gün ve gece evden çıkmadığım halde… Hatta sinekler gelip (sanki sabrımı ve verdiğim sözü sınamak için) neredeyse kulaklarımı kemirdikleri halde, bir tanesine bile vurmuyorum!.. 

Bendeki şansa bakın ki; en “zırtopoz” zamanlarımda, Osman Ünlü ile aynı binanın (Anadolu Ajansı’nın binası) aynı katında çalıştık. O zamanlar adı; “Osman abi”ydi sadece…
Şampiyon olmuşuz ve ben biraz “bunun şerefine” biraz da babama inat olsun diye sakal bırakmışım!.. Osman abi beni kenara çekip, sesinin bildiğiniz o hoş tonuyla;
“Sakalını modaya uymak için bıraktın, değil mi?..” Diye soruyor… Durup dururken, özellikle de dini konularla ilgilenen birinden bu soruyu duyunca tedirgin oluyorum… Hatta bir an “aferin, iyi ki bıraktın” diyecek sanıyorum… Ama o tereddütümü görerek diyor ki;
“Peygamberin sünnetine uymak için değil de; yakışsın, modaya uysun diye bıraktın sakalını… Değil mi?..”
Beni yadırgamayın… Sizin şimdi bildiklerinizi ben bilmiyordum ki o zaman. “Bid’at” kelimesini duyup duymadığımı dahi hatırlamıyorum!.. Meğer sakal bırakmada da niyet ve ölçü varmış… Onları anlattı, “benim anlayacağım seviyede”…
O sıcak yaklaşım yüzünden gönül bağımız hiç kesilmedi, ahbaplığımız hep devam etti Osman abiyle. 

Şimdi durup dururken ne bu konu, derseniz cevabı şudur: Biir: Sabahları 09,00’da TGRT’de yayınlanan televizyon programı… İkii: “Huzura Doğru” isimli kitabının 2. cildinin (BKY’de basılıp) işte şurda önümde duruyor olması… Üüç; Osman Ünlü abimi seviyor oluşum…
Kırk tane daha yazabilirim ama, sanırım şimdilik üç sebep yeter!..

Stop
Muammer Erkul
14 Ağustos 2002 Çarşamba

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir