Doğru olanı söylemek [05 Aralık 2004 Pazar]

Sorulunca veya sorulmadan “doğru” olanı söylemek lazım.
Ama doğrunun da ne olduğunu bilerek!..
“Ben, mavi rengi severim. Demek ki mavi giyinmeyenler yanlış yapıyor.”
Haydaaa!.. Peki kim dedi bunu, senden başka?..

Doğru olan: Her insanın her insanı kendine benzetmeye çalışması değil, hiç bir insanın diğer insanları incitmemesidir…
Doğru olan; herkesin zevkinin birbirinden ayrı olduğu, bazısının kızartılmış dana eti sevdiğidir… Bazısının ızgara balık…
Bazısının da sebze ile pişmiş tavuk…
Kiminin tatlı yemeyi tercih ettiğidir sık sık, kimisinin de tercihinin tabağına acı doldurmak olduğudur…
Doğru olan;
Her insanın zevkinin, damak zevkleri gibi ayrı ayrı olduğudur…

Ev döşerken de, elbise seçerken de işte bu farklılıklar ortaya çıkar.
Eğer insanların bunca farklı zevkleri olmasaydı bu kadar çok elbise çeşidi ve bunca firma olur muydu? Asker, polis kıyafetleri gibi, üniforma gibi tek tip kıyafetler kâfi gelirdi ve ancak yıkamak için veya yırtılınca çıkartılırdı insanların üzerlerinden. Herkesin ferdî, şahsî, bireysel tercihleri yerine; (kızılordunun levazım subayı gibi) tek kişi seçmiş olurdu herkes için kullanılacak kıyafetleri ve sıkıntı biterdi…
Öyle değil ki bu işler!..
Adamın biri, işi gücü yokmuş gibi, kahvede çelmiş bacağı; geçen arabaların rengine, yürüyenlerin kılık kıyafetlerine bakıp kusur buluyor, elinde ıhlamur bardağıyla…
Düşünmüyor ve sormuyor kendine bile; neyi niye eleştirdiğini…

Sorarlar günü gelince:
“-Ardından konuştuğun kimsenin yaptığı iş haram mıydı, günah mıydı?”
“-Hayır. Günahlardan değildi yaptığı…”
“-Yasak mıydı?”
“-Hayır, değildi…”
“-Peki ayıp mıydı?..”
“-Hayır…”
“-Neydi öyleyse?..”
“-Ben hoşlanmıyordum!”
İyi de be adam, sen kimsin?.. Kimsin de; helal ile haramı, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, ayıp ile mübahı; (hâşâ) Allah ile peygamberinin, devlet ile hükümetinin, ve içinde yaşadığın toplumun kanun ve kurallarından daha iyi bildiğinin iddiasındasın?..
Sen kimsin de, dünyanın; senin tercihlerinin/zevklerinin etrafında dönmesini arzu ediyorsun?..
İnsanların arkasından konuşmak günah değil mi?
İftira atmak, yalan yanlış konuşmak yasak değil mi?
İnsanları kötülemek ayıp değil mi?

İlla suçlayacaksan birini; pişman olmadığı günahları için suçla, devletin kanunlarını çiğnemekten vazgeçmediği için suçla, hiç kimsenin yapmadığı nâhoş işleri yaptığı için ayıpla…
Ama, sen, bacağını çelip kahveciye sesleniyorsun ya; “tarçın getir” diyerek!.. Halbuki başkası limon istiyor, bir başkası kuşburnu… Kızsan, söylensen tuhaf olmaz mı; çay varken meyve çayı içmek olur mu, diyerek?..

Zevkler farklıdır, aynen damak zevkleri gibi…
Yani tercihini kullanmış olan kişiyi, bu seçiminden dolayı aşağılamak ne kadar ayıp!..
Halbuki “elbisen hayırlı olsun” gibi, “perdeni iyi günde kullan” gibi, “yaptığının hayrını gör” gibi, ne güzel temenniler, sözler var dilimize yakışacak, öyle değil mi?..

Düşünsene; sen, benim beğenmediğim bir renkteki gömlek giydin diye nasıl suçlu olursun?.. Ve ben bunun için konuşsam “doğru” mu söylemiş olurum?
Daha doğrusu; doğru nedir?..
Evet, sorulunca veya sorulmadan “doğru” olanı söylemek lazım. Ama doğrunun da ne olduğunu bilerek!..

Stop
Muammer Erkul
05 Aralık 2004 Pazar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir