Amerika, Amerika [17 Nisan 2000 Pazartesi]

Amerika, Amerika

Pek çok kişinin hayallerini süsleyen Amerika’dan bana hemen her gün mail gelir.
İşte bunlardan biri de geçen gün, orada bir yandan çalışıp diğer yandan okuyan kardeşimiz Nurgül’den geldi.
Hoş tesbitlerde bulunmuş. Merak edenler olacaktır umarım…

“İleride kendimize iyi bir gelecek hazırlamak düşüncesiyle geldiğimiz, kimilerinin “fırsatlar ülkesi” diye nitelendirdiği macera dolu Amerika…
Bu gönüllü gurbetlikte o kadar çok şeyi yadırgadık, o kadar çok şeye alıştık, bir o kadarını da özledik ki…

Neleri mi yadırgadık?
Ağaç tepelerinde koşuşturan sincapları, bahçemize dadanan tavşanları, yollarda karşıdan karşıya zıplayan geyikleri garipsedik.
Tozsuz, çamursuz sokaklarda yürüyüp, evlerin içinde terlik yerine sokak ayakkabıları ile gezmeyi yadırgadık.
Yaz, kış her gittiğimiz restaurantta ağzına kadar buz dolu bardaklarla su, kola sunulmasını, kışın dondurma yenmesini, sonra nasıl olup da soğuk alınmamasını yadırgadık.
Her aldığımız yiyecekte son kullanım tarihi olmasını yadırgadık.
TIR’ların, kamyonların arkasında sürücünün nasıl araç kullandığının sorulmasını, eleştiriler için telefon numarası verilmesini yadırgadık.
Sokakta yürürken, tanımadığımız insanların bize “merhaba” demesini, hal hatır sormasını, hapşırdıklarında bile etraflarından özür dilemelerini, hele her yerde güleryüz görmeyi ilk günler çok yadırgadık.
Araba içinden banka işlemleri yapmayı, fastfood ısmarlamayı yadırgadık.
Sokak isimlerinin, kaldırım taşlarının her seçimden sonra değişmemesini yadırgadık.

Alıştıklarımız mı?
Fast foodlarda patatesleri çatal yerine ellerimizle yemeye alıştık.
Beton yerine ahşap binalar, çimli, ağaçlı bahçeler görmeye alıştık.
Politikacıların elimizi sıkmasına, bize ismimizle hitap etmelerine, seçim zamanı kapımıza gelmelerine alıştık. İnsanların randevularına zamanında gelmesine ve randevularımıza zamanında gitmeye alıştık.
Sabahları susamlı sıcacık simit yerine, bagel; ballı lokma yerine, donat yemeye alıştık.
Satış elemanı peşimizden dolaşmadan mağazalarda alışveriş yapmaya alıştık.

Unuttuklarımız mı?
Korna sesi duymayı ve çalmayı, arada bir kavga edip tepişmeyi, sellektör yapmayı, küfür eden dolmuş şoförlerini, “trafik canavarını” unuttuk.
Asık suratlı devlet, banka memurlarını, su, elektrik, telefon parası ödemek için kuyrukta beklendiğini unuttuk.
Konserve misali belediye otobüslerini, banliyo trenlerini, ter kokularını, dumanaltı edilmiş kapalı ortamları unuttuk.

Ya özlediklerimiz?
Sokaklardan geçen işportacıların bağırmasını özledik. Kalabalık kaldırımları, bu kaldırımlarda yürüyen insanların yüzündeki capcanlı ifadeyi, uzaktan birbirine bağıranları özledik.
Ezan sesi duymayı özledik.
Milli maçları, maçtan önce bağıra bağıra İstiklal Marşımızı söylemeyi, Çınaraltı kahvelerinin gölgesini, buralarda birisinin size sormadan gelip masaya çay bırakmasını özledik.
Çarşı-pazarda pazarlık etmeyi, mahalle bakkalımızı, pazar günleri bile bizi uyutmayan simitçiyi özledik!.
Denizde karpuz soğutmayı, yemeklerimizi, kebaplarımızı, anamızın açtığı börekleri özledik.

Ya öğrendiklerimiz?
Dünyanın en etkileyici şarkılarının bizim şarkılarımız olduğunu öğrendik.
Laz, Kürt, Çerkez şivelerinin dilimizin, kültürümüzün birer zenginliği olduğunu, aleviliğin, sünniliğin Anadolu mozayiğinin ayrılmaz parçaları olduğunu öğrendik.
Çöküp giden pek çok sisteme karşın Türkiye Cumhuriyet’ini ayakta tutabilecek tek yapı taşının birlik ve beraberliğimiz ve dinimizin olduğunu bir kez daha öğrendik.
AMA HERŞEYE RAĞMEN İKİNCİ VATANIMIZ AMERİKA’YI DA ÇOK SEVDİK VE İLERDE EMİNİZ Kİ BURADAKİ ANILARIMIZ HAFIZALARIMIZDAN HİÇBİR ZAMAN SİLİNMEYECEK.
Nurgül

——————————————————–

Zoraki
Titredi kaldı nabzım yarım kalan sözümde
Nihayet verdin gene kırık dökük zamana
Zoraki bir tebessüm ardın sıra yüzümde
Bir perde de sen çektin silik sönük zamana…
Kopacağı belli idi böyle çürük ipeğin
Yüreğim parça parça; işte oldu isteğin
Bir bomboş çuval imiş bana olan desteğin
Toz duman oldum yine sırtım dönük zamana…
İlhan Palalı

Başlıksız
Benim bağlarımda sümbüller açmaz,
Ak ceylanlar gezinmez dağlarımda,
Hayallerim kavruk çöllere benzer,
Leyla’lar salınmaz sevdalarımda.
Benim türkülerim hasret yağmurlu,
Yangın kokusu yüreklerde duman duman,
Sevinçlerim kör kuyular mahkûmu,
Pembe renk bulunmaz hülyalarımda.
Benim umutlarım sularda yitik,
Topraklarım bir damlaya can verir,
Avcuma hapsolmuş yalvarışlarım,
Şikayet bulunmaz dualarımda.
Aynur Alptekin

Stop
Muammer Erkul
17 Nisan 2000 Pazartesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir