Herkesin iştahla karnını doyurduğu lokantada bir genç adam görmüştüm; tedirgin…
Aşçıyla konuşuyor, yemek seçmeye çalışıyordu…
Sonra aynı masaya oturduk. Hastaymış… Daha doğrusu ekmek yerse hasta oluyormuş. Ve bulgur yerse ve makarna yerse ve içine un katılmış çorba, yemek, kek yerse…
Ağzınıza giren tahıl miktarı kadar (sanki) böcek ilacıyla zehirlendiğinizi hayal edebilir misiniz? Yarım ekmek arası döner yeseniz hastaneye kaldırıldığınızı, un katılmış çorba, una bulanmış balık yiyemediğinizi düşünebilir misiniz? Ve hatta bir simit alamadığınızı, parkta otururken!
Farklıyız!
Kalın halılar üstünde hoplamaktan yorulan çocuklar pofuduk yastıklara gömülüp yumuşak battaniyeleri üzerlerine çektiler… Az sonra birinin öksürüğü tuttu, burnu akmaya başladı, rengi değişti, gözleri büyüdü; çocuk boğuluyordu!
Onu apar topar hastaneye götürürlerken; diğerleri şaşkın, neler oluğunu anlamaya çalışıyordu…
Farklıyız!
Delikanlı, tam çiçekçi kadının önünde durmasını söyledi şoföre. Taksi durdu. Geniş parkın üzeri ağaçlarla kaplıydı ve havada mis gibi çiçek kokuları dolaşıyordu…
Ama genç kız arabadan bile inmedi, mendiliyle kapattığı burnunu açmadı. Başını iki yana salladı sadece… Nişanlısı, hayal kırıklığı içinde tekrar bindi taksiye ve çiçek kokmayan, bahar duyulmayan bir yere doğru gittiler…
Farklıyız!
Misafirler karşılandı, oturtuldu, hoş beş edildi… Çikolatalar, şekerler tutuldu, çaylar içildi, çorbalar yemekler geldi… Bir kısmı çikolataları üçer beşer alırken biri hiç elini sürmedi ve çayına şeker atmadı ve salatadaki havuç rendesinden yemedi… Bir diğeri tuzu az olan yiyecekleri seçti, yine de azar azar yedi… Bir başkası yağsız ve etsiz yemekleri tercih etti…
Farklıyız!
Farklıyız ama farklılıklarımız da çeşit çeşit… İlk bakışta görünmeyen bu farklılıklarımız yanında görünen farklılıklarımız var; boy, ten, saç, göz, tip, kilo vesaire…
Yani, farklıyız!
Üçüncüsü; görünmez farklılıklarımız, yani duygusal çeşitliliklerimiz. Belki çıkmazı insanın, belki içimizdeki tuzak, belki de zenginliğimiz… Belki de en önemli ama en zor farklılık da bu; çünkü görünmüyor. Sadece belirtiler veriyor!
Sana uyan çözümler sunuyorsun iyi niyetle, olmuyor. Misal; uyacağını sanıp, kendi bedenine göre bir pantolon giydiriyorsun; yere düşüyor… Kendi gömleğini veriyorsun kolları uzun geliyor… Göz kararı bir palto seçiyorsun, içine sığmıyor… Renkler tutmuyor, kokular, modeller, enler, boylar, denk gelmiyor bir türlü…
Karşındaki insanın görünen ve bazen ortaya çıkan farklılıklarını; “hangisi uydu” diye bakarak öğreniyorsun ama; görünmeyen, duygusal farklılıklarını; “bu da uymadı, işte bu da tutmadı” diye diye… Karanlıkta, el yordamıyla… Uymayanlardan bir tane daha eksiltme, yöntemiyle öğreniyorsun!
Sözler bitiyor çoğu zaman.
Farklıyız, diyorsun sadece…
Farklıyız ama bu farklılıklarla barışmalıyız!
Stop
Muammer Erkul
01 Mart 2007 Perşembe