Dergahta bir tuhaflık var. Etraf ne kadar sessiz. Sanki birşeyler olmuş gibi…
– Selamünaleyküm Rûşen kardeş.
– Ve aleyküm selâm.
– Ne oldu? Bir sessizlik var.
– Padişah efendimiz Fatih Sultan Mehmed Han hazretleri dergaha geldiler…
– Öyle miii? Şimdi içerdeler mi?
– Hayır. Ziyaret edemeden gittiler!
– Gittiler mi? Sebep ne?
– Bilmiyorum. Hocamız Ebül Vefa Hazretleri, rahatsızlığını beyan ederek görüşmek istemediler.
– Demek görüşmek istemediler…
– Evet. Hocamız içerdeler, kendi yanlarına gidelim mi?
– Hadi…
Kur’an-ı Kerim okunurken içeri giriyorlar.)
– Hocamız da çok üzgün görünüyorlar.
– Evet, öyle. İstersen hiç rahatsız etmeyelim.
– Buyurun, buyurun gelin. Padişah efendimiz gittiler mi?
– Gittiler efendim.
– Bir şey dediler mi?
– Evet efendim. yanındaki lalasına dönüp:
“Lala, gördün işte. Bizans’ın aşılmaz denilen surlarını aşıp onu fetheden padişah, bir gönül sultanının tahta kapısından içeri girmeye muvaffak olamadı” dediler.
Bir müddet sustular. Çok üzgün görünüyorlardı. Öyle ki gözlerinden birer damla yaş süzüldü…
– Efendim, görüyorum ki siz de ağlıyorsunuz. Madem öyle, neden kabul buyurmadınız?.. Hem siz müteessir oldunuz, hem padişah efendimiz müteessir oldular.
– Bu dünya bütün arzuların tecelli mekanı değil ki… Sebepler var, sırlar var, hikmetler var… En mühimi de mesuliyetler var.
– Ne mesuliyeti efendim?
– Endişe ettik ve bu endişeden dolayı mesuliyetten korktuk. Eğer huzura bir kere kabul etseydik, hep kabul etmek zorunda kalırdık. Padişahımız; sohbetten alacağı zevk, neş’e ve sürûrla devlet işlerinden soğuyabilirdi.
Halbuki onun kılıcına daha çok işler düşüyor. Peygamber Efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem, övgülerine nail olmuş o büyük sultana cihangirlik, bize dervişlik yaraşır.
Bu dünyaya gönül sultanı da cihan sultanı da lazımdır. Biz ve bu dergah ehli leşker-i dua, dua ordusuyuz… O ve askerleri leşker-i gaza, gaza ordusudur. Dualarımız, padişahımız ve güzel askerleriyledir.
Şimdi merakınız zail oldu mu?
– Biz bunları düşünememiştik efendim.
– İşte bu sebeple her türlü acıyı sineme çekerek bu görüşme isteğini kabul etmedim.
Kat be kat büyüklük… İç içe derinlik.
İşte Osmanlı!…
Zeka seviyesi ne olursa olsun; dikkatini telebilmemne programlarına verdiği kadarcık bu hadiseye verebilen herkes “uykudan uyanırcasına” uyanacak… Ve bir sağlam zincirdeki gibi, iç içe geçmiş muhteşem mânâ halkalarının farkına varacaktır.
Tavsiyem; yukarıdaki tarihi ve ibretli konuşmayı tekrar okuyunuz ve birileriyle paylaşınız.
Ancak, bu güzel ve mübarek Fetih Günü’nde, size; kendi içinizdeki karanlıkları fethedebilmenize yarayacak muhteşem bir aydınlıktan bahsetmeden geçemeyeceğim.
Çünkü bu kasetlere çocuklarınızın mutlaka ihtiyacı var. Yakınlarınızın mutlaka ihtiyacı var… Ama sizin, asıl sizin mutlaka ihtiyacınız var.
Ben de geçenlerde yeniden keşfettim. Aldım bu mükemmel kaseti, teybe koydum:
“Sayın dinleyiciler, burası TGRT… Türkiye Gazetesi Radyo Televizyonu.
Şimdi sizlere “Rehber İnsanlar” dizisinden yeni bir program sunuyoruz:
EBÜL VEFA (Rahmetullahi aleyh)
Sahibi: Dr. Enver Ören.
Genel Yayın Yönetmeni: Rahim Er
Genel Koordinatör: Ragıp Karadayı, Program yönetmenleri: Atilla Yiğit-Hüseyin Aydemir, Senaryo: Mehmet Mert, yayına hazırlayan: Niyazi Hancı, Teknik yapım. Alpan Tarlan…” diyerek kaset başladı…
Hakikaten… Çoktandır pek de gündemde olmayan bu “Rehber insanlar kaset serisi” Rahim Er ağabeyimin (Allah razı olsun) ekibiyle beraber çok titiz çalışmalarının ürünüdür.
Türkiye Gazetesi bürolarının kapılarını aşındırın, zorlayın ve serinin tamamına MUTLAKA sahip olun… (Beğenmediğiniz kasetlerin parasını iade etmeyi ben garanti ediyorum.)
Bu arada İstanbul’un fetih gününü tekrar kutluyor;
“Her gönlün de birer İstanbul olduğunu” hatırlatıyorum.
Stop
Muammer Erkul
29 Mayıs 1999 Cumartesi