(veya sopası, pamuk şekerinin)
Kendime bayılıyorum!..
Ama, pek çok kimsenin kavrayamayacağı anlamda!..
Şimdi bir insan durup dururken kendine neden mi bayılır?
Hadi anlatayım bari…
……………
Allah korusun ama, sarsıntı hisseden insanlarımız ile Kandilli rasathanesinin telefonu ve Deprem Dede bağlantısı ne ise; bulundukları şehre kar yağmaya başlayan okuyucularımız ile bir anlamda bağlantımız, işte öyle!..
Gecenin, hem de uyuyan köründe Kayseri’ye kar dökülmeye başladığını bilirim ben… Karanlık Eskişehir’in yol lambalarının ışığında uçuşmaya başladığında kar, yine ilk önce ben öğrenirim!.. Yeşil Bursa, açık yeşile dönerken; veya ani soğuk daha Edirne’deki sınır kapısını yumruklarken “dııt dıt” diye mesajlar ulaşır bana:
“Ben filanım, müjde; göğümüzden mutluluk yağmaya başladı!..”
Haa, bu hal övünülecek bir şey midir? Yooo!.. Ben de övünmüyorum ki zaten, seviniyorum; kırk ayrı sokaktan aynı anda oyuna çağırılan bir çocuğun sevinciyle…
Sizi de çağıranlar oluyor değil mi, yüzlerce kilometre uzaktaki bir sokağa;
“Heyyooo, kar yağmaya başladı! Hadi gel de beraber kar topu oynayalım” diyerek…
Son on senede kaç kişiyle yuvarlandınız karlar üstünde, hatırlayın bakalım. Kaç tane kardan adam yaptınız bıyıklarınız çıktığından beri, söyleyin hadi…
Dünya, bu kadar da ciddiye alınmaz be birader;
Ha kar, ha hayat…
İkisi de erimiyor mu avucumuzda!..
(-Yani şimdi… Tam da muhabbetin en ballı yerinde… Böyle, cort diye sokmuyor musun şu lafı!.. Tamam, anladık; herkes ölecek. Ama böyle, pamuk şekerinin sopası gibi aykırılamasana şu lafı, lezzetin tam ortasına!..)
Ne diyeyim ki ben şimdi bu itiraza? Hiiiç, ne diyebilirim ki; ölüm, zaten her zaman içinde hayatın. Ve her zaman da böyleydi ve de hep böyle olacak; sopası olmasaydı olmayacak olan bir pamuk şekeri gibi!..
Üstelik… Eğer sopasından tutarsan, gerçek tadını alıyorsun ancak pamuk şekerinin, öyle değil mi?..
“Aa, kar yağıyor. İçim içime sığmıyor, önce sana söyleyeyim dedim..”
“Başıma mutluluk; sokağa kar yağıyor :-)”
“Burnumun, ellerimin, ve ayak parmaklarımın ucu dondu, ama bitirdim kardan adamı”
“Simit almıştım, çoğunu kuşlara yedirdim karların üstünde”
“Heyyooo, kar yağıyor. Gelsene buraya…”
Şimdi dostlar; siz, eğer ben olsaydınız, aynen ben gibi bayılmaz mıydınız kendinize?.. Veya niye ben (gibi) olup kartopu oynamıyorsunuz, ve niye yuvarlanmıyorsunuz karların üstünde, ve neden kardan adamlar yapmıyorsunuz bıyıklarınız çıktığı zamandan beri?..
Dünya, bu kadar da ciddiye alınmaz ki birader;
Ha kaaar, ha hayat…
İkisi de erimiyor mu avucunuzda!..
……….
(Not:
Eğer yukarıda, “KENDİME BAYILIYORUM” demeseydim; bende megalomani bulmuş ve şu satırları da bana gıcık kapmış olarak okuyan müstakbel dostlar ile ahbaplığımız hiç başlamayacaktı, biliyor musunuz?
Bu da bir not olarak dursun kenarda!..)
Stop
Muammer Erkul
09 Ocak 2004 Cuma