(Peygamberimizin Ayak İzi)
Sirkeci Garı’yla Yenicami, ve iskelelerle Büyük Postane çizgilerinin kesişme noktasında, herkesin bildiği halde bilmediği “gizli” bir mekân var… Birazdan Üsküdar’dan vapurla Eminönü’ne geçeceğim ve gönlümde yatan bu “Hazine Sandığını” size göstereceğim… Bu bölgeden günde milyonun üstünde insan geçer… Mümkün olsa, her geçeni tutup; “şu pencerenin arkasında ne olduğunu biliyor musun” diye soracağım!..
…..diye başlayan ve Türkiye Çocuk Dergisi’nde (Seyyah-ı fakir Muammer Çelebi) geçen ay yayınlanan gezi yazımızın bir kısmını yayınlıyorum…
Vapur’dan indim. Solda Sirkeci Garı, önünde eski, siyah bir lokomotif… Sırtımı tren garına verip karşıya baktım: Tarihî Yenicami’ye doğru giden kısa cadde. Sağda meşhur Doğubank İş Hanı ve ilk dört yolağzı. Türbe karşı köşede: Sultan Birinci Abdülhamid Han Türbesi…
Kapı, küçük bahçenin hemen sağında… Girişte namaz kılmak için bir bölüm, türbenin tarihçesi, her duvarda dönen sanat gücü yüksek yazılar var… Sandukalar arasından geçip, mermer duvarın içinde ve pirinç çerçeveli camekânın ardında kilitli, mübarek ayak izlerinin karşısına geçiyorum. Muhammed aleyhisselamın mucizelerinden biri de; kum yerine taşta izi kalması!.. Haliyle bunlar saklanmış. Topkapı Sarayı’nda muhafaza edilen en meşhuru… Bir tane de Eyüp Sultan’da var. Fakat bu bambaşka… Kayanın üzeri masa büyüklüğünde bir gümüş plakayla örtülüp, izlerin hizası açılmış. Yıllardır deniyorum, fotoğraf çekimine uygun değil. Küçük bölmedeki ışıklar gümüş plakada yansıdığı için, kayanın içine doğru beş-on santim inen mübarek ayak izleri karanlıkta kalıp hiç görünmüyor.
İçeride fotoğraf çektiğim sırada ikisi yabancı dört kişi geliyor. Biri kilidi açıyor. Resimlerini çekmiyor ama şaşkın bakıyorum. Yaklaşıyorum. İzin istiyorum. Bastığı kayaların eridiği mübarek ayakların izlerine ellerimi yapıştırıyorum. O sırada muhteşem bir koku duyuyorum; hırka-i şerif kokusunun aynısı… Ellerimi yüzüme sürüyorum, tekrar okşuyorum izleri; bulunmaz bir an, doyulmaz bir an…
Sonra… “Hiç koku sürdünüz mü” diye sordum dışarıdaki beye. “Hayır, kendi kokusu” dedi. Ve “Osmanlılar zamanında Mukaddes Emanetlerin parçası olarak Kudüs’ten getirildiğini. Sevgili Peygamberimizin Miraca çıkarken bastığı kaya” olduğunu söyledi…
Bu anlattıklarımız burada, en tatlı yerinde kalsın!..
Hani define haritası satarlar büyük paralar karşılığında, hepsi fos çıkar… Alın, işte size gerçek hazine!.. Adresi belli, yolu, izi, istikameti belli… Nimet olduğu belli…
Ben yıllarca önünden geçmiştim de Birinci Abdülhamid Han Türbesi’nin içinde ne olduğunu fark etmemiştim… Şimdi kapısına, penceresine yazılar da koydular. Bunu okuyanlardan birkaçı belki benim kadar zaman kaybetmez.
…..
BİRİNCİ ABDÜLHAMİD TÜRBESİ: Osmanlı Padişahlarının 27.’si ve İslam Halifelerinin 92.’si olan Sultan I. Abdülhamid, Kırım’daki Özi Kalemizin Rus eline düştüğünü duyduğu an gelen (1789) ağır inmenin ertesi günü vefat etti. Halkı tarafından çok sevilirdi. Emirgân ve Beylerbeyi Camilerini yaptırmış, Müteferrika matbaasını faaliyete geçirmiş, İstanbul Teknik Üniversitesi’ni açmıştı… Türbe ise, 1780 yılında mermerden inşa ettirilmişti… İçindeki penceresiz duvarda bulunan Resm-i Kadem-i Saadet’i (yani Peygamber Efendimizin Mübarek Ayak İzlerini) Sultan IV. Mustafa Han koydurdu. Baba oğul her iki sultan da aynı türbe içindeler. Allah rahmet eylesin ve mekânları Cennet olsun…
Stop
Muammer Erkul
29 Nisan 2007 Pazar