Adını bilmeden sevdim [08 Kasım 1999 Pazartesi]

Adını bilmeden sevdim

Ben, seni; adını bilmeden sevdim. Ve, “var”lığınla gülüşünü…
Ben seni, yaşını bilmeden, gözünü-kaşını bilmeden sevdim.
Ve, “yar”lığa süzülüşünü.

Ben seni, sesini duymadan sevdim…
Ve duymadan nefesini.
Ben seni adını bilmeden sevdim…
Ama; sevdim!..

Üşüyüşünü sevdim…
Üşüyüşünü sevdim onüçüncü ayın ilk günü;
“Gel, ısıt” deyişini!..
Bekleyişini sevdim beşinci mevsimin gün bitimlerinde, bilerek gelmeyeceğimi…
Akşam alacalarının gönlüne yürüyüşünü sevdim…
Ve, kıpırtısız, karanlığa gömülüşünü sevdim.
Bir de;
“Gel, ışıt” deyişini!..

Ben seni, adını bilmeden sevdim.
İhtiyacım… Cevabım…
İsimler koydum sana; bahar yelim, çiçek tarlam… Gökkuşağım, ışığım… Kuşkanadım, pembe rüyam, çiy tanem…
Seni, adını bilmeden sevince öğrendim; seni sevmek için gerekmiyordu ismini bilmem…
…Sevdim işte!

Ben, seni; yaşını bilmeden sevdim… Yani bilmeden sevdim deden yaşında mıyım, torununla akran mı!
Ben seni, gözünü-kaşını bilmeden sevdim.
Ben seni, sesini duymadan sevdim.

Ve hatta öğrenmeye korkarken, bilmeye kıyamazken seni…
…seni sevdim.
Seni sevdim.

İçime salıncaklar kurdum gönlümün ipleriyle…
Oturdun, sallayamadım; dokunurum diye korkumdan!
Dolaştın boynuma bir sarmaşık gibi; okşayamadım.
…Koklayamadım!
Dalgalarını taramamış olan parmaklarım yabancı saçlarına…
Ve hâlâ bilmiyorum, gözlerin ne renk?.. Hangi yıldızlar mahpus içinde?

Ve ben sana hâlâ seni sevdiğimi söyleyemedim!..
Ama ben seni; adını bilmeden, yaşını bilmeden… Yüzünü bilmeden, sesini bilmeden…
…seni bilmeden sevdim.
Seni, “bilmeden” sevdim!
Senin olmadığın ve benim olmadığım bir sokaktaki köşebaşında çarpıştı duygularımız!
Döküldü içindekiler ve döküldü içimdekiler…
Sen yoktun orda ve ben de yoktum;
Ama sevda vardı!

Ve, ben; seni adını bilmeden sevdim.

——————————————————-

Hızır günleri ve Kasım günleri
Eskilerden duyardım, hep ilgimi çekerdi… Düşünürdüm; “Gün yüz, sabanı düz” ne demek diye. Hemen her işin yapılacağı zamanı şu Hızır ve Kasım günleriyle bilirdi eski adamlar..
Ben mürekkep yaladıkça “anlamak istemediklerime” itiraza ve eski takvimle düşünenleri kızdırmaya başladım… Ama onlar, her hareketlerini şu yüzlerce gün süren aylarıyla hesaplamaya devam ettiler. Ve hep tutturdular tahminlerinde… Hayret!..
Sonunda anladım galiba tabiattaki muntazam devri daimi, ama “neredeyse” iş işten geçti!.. Eski adamlar azaldı…
Sadece Kasım ve Hızır günleri üzerine söylenen tekerlemeler, veciz sözler bile başlıbaşına bir kitap konusu.
En kestirme özet şu: Bir yıl Kasım günleri ve Hızır günleri olarak ikiye ayrılıyor. Mayıs’ın 6’sında Hızır günleriyle yaz başlıyor ve 186 gün sürüyor. Kasım’ın 8’inde de 179 gün sürecek olan Kasım günleri, yani kış başlamış oluyor.
Merak edene; bu konu hakikaten çok ilginç… Bulduğunuz yaşlıları sıkıştırın bu konuda ve öğrendiklerinizi de bana aktarın, oldu mu?

E-MAİL KUTUSU

Köşenize çekilirseniz…
To: muammer erkul@ihlas.net.tr
Düşüncelerimi yoğunlaştırabilecek kadar yüksek gerilimlere bağlı bu iletişimin tek yönlü olmasını istemedim, benim sizden birşeyler aldığım gibi sizin de yazılarınızı okuduğumu bilmeniz kadar önemli olan bu mesaj yazılarınızla 2 yıla dayanan düşüncelerimin sadece birkaç cümlesinden ibaret. Eğer bir gün köşe yazarlığından vazgeçip kendi köşenize çekilmeye karar verirseniz ne olursa olsun geçip bana her gün birkaç cümle yazıp gönderin.
Sonsuza dek mutluluklar
Not: Kuyruğunuzu yazılarınızda görebiliyorum!..
Nesibe

Cevap: Huoop!.. Dost var düşman var, okuyan var okumayan var bahsettiğin “kuyruklu” yazıyı, di mi?.. Ne demek şimdi o; “kuyruğunu yazılarında görebiliyorum” ha?.. Kuyruklu işte n’olacak, kuyruklu sen de!.. (Oh be, rahatladım… Canıma değsin!..)

Hangi Aksaray?
From: Mustafa Koçyiğit
To: muammer.erkul@ihlas.net.tr
Subject: Aksaray ilinden merhabalar…
Sevgili Muammer Abi;
Daha 14 yaşında olmama rağmen yazılarını büyük bir beğeniyle okuyorum.
Şunu biliyorum ki; Aksaray ilini Türkiye’nin % 90’ı bilmiyor. Ya; “Niğde-Aksaray mı? ya da Konya-Aksaray mı?” gibi sözler işitiyoruz. Senden ricam-Aksaray ilini tanıtma derneğine(yani bize) küçük de olsa bir katkıda bulunman. Umarım köşende küçük bir yer verirsin. İlgin için şimdiden teşekkürler…
Saygılarımla
Mustafa Koçyiğit/Aksaray

Cevap: Aksaray da mı il oldu?!.. Daha önceki gün arkadaşlarla orda buluşup Yenikapı’ya inmiştik… Vay be!.. Herhalde şimdi de Kasımpaşa ile Sulukule vardır sırada!.. Tevekkeli her akşam cümbür cemaat çalıp oynar ordaki millet!..

Yeşil elbiseli kadın
Konu: Selam
Selam Muammer abi iiimisin ben Bingöl’den yazılarını beğenerek okuyorum çok güzel, seni seviyorum. Yeşil elbiseli kadını yine yayınlarsan çok sevinirim.
Teşekkürler, adım Rahim

Cevap: Abicim ya, şu Yeşil Elbiseli Kadın neden bu kadar rağbet gördü anlamadım yani. Üstelik anonim bir hikâye… Ve hatta (rivayete göre) o hatun artık torun torba sahibiymiş. Yeşil elbisesini de kırpıp kırpıp, kupon karşılığı paylaştırmamız için bize gönderecekmiş!..

Şişedeki mesaj
To: muammer.erkul@ihlas.net.tr
Subject: Merhaba
Merhaba Muammer Abi,
Sana birşey anlatmak istiyorum. Chatten bir arkadaşımın başına gelmiş bir şey bu. Senin bir yazın vardı hani şişedeki mesaj diye o yazının aynısını o gün rüyasında biri okumuş arkadaşıma ve ertesi gün gazetede senin yazını okumuş, bu nasıl birşey Muammer abi ya? Ben çok şaşırdım bana anlatınca, seninle paylaşmak istedim, o yazıyı da okumamıştım, çok methettiler çok merak ediyorum. Eğer imkanınız varsa yeniden yayınlarsanız çok sevinirim. Sevgilerle
Seyda Eren

Cevap: Çok basit, o arkadaşın “yarınki rüyasını” bir gün erken görmüş demek ki!

ÖĞRENDİM Kİ!
Her insan yeni bir şehrin kapısıdır… M.E.
Ayıplardan uzak arkadaş arayanlar arkadaşsız kalır.
(Ahmet bin Hanbel)

8 Kasım
* Dünya Çocuk Kitapları Haftası
* Kasım (kış) günlerinin başı (Rûz-ı Kasım).

Stop
Muammer Erkul
08 Kasım 1999 Pazartesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir