Akla ziyan
(On saat var yüreğini duymadım…)
Ben, bir acı olurum; Gönlüne kiracı olsam…
Düşsem içine;
Sancı olurum!
Düşsem, hayalsem, hatta vehimsem gecelerine, inan;
Sükûnetine talancı olurum!
Jilet yuttuğum, zıpkın yediğim gün siyanürlü tabağından;
Kendi avıma av olmak…
Râmına tav olmak…
Ve çılgın rüzgârına kapılmak delibaş bir çıtalı uçurtma gibi…
Ve koptu-kopacak iplerle yüreğimden asılmak, yüreğindeki göklere…
Akla ziyan!
Bak; gene yoksun…
Yıl vuruyor saatin sarkacı!
Ve zaten yoktun ki…
Kimsin sen,
Bir ses?.. Bir nefes?..
Bir resim?.. Bir mektup?..
Nesin sen;
Bir kalemin bir kağıda çizdiği şekil mi?
Nesin sen;
Bir mermer blokundan, aklımdaki çekicin çıkardığı heykel mi?..
Ve o kadar güzel,
Ve o kadar soğuk!..
Ve o kadar gerçekten uzak.
Söylemiştim, değil mi;
Ben bir acı olurum, gönlüne kiracı olsam…
Düşsem içine; sancı olurum!
Düşsem, hayalsem, hatta vehimsem gecelerine, inan;
Sükûnetine talancı olurum!
Üstelik biliyorken;
Çılgın rüzgârına kapılmanın, delibaş bir uçurtma gibi… Ve koptu-kopacak iplerle yüreğimden asılmanın, yüreğindeki göklere…
…Akla ziyan, olduğunu.
Mantığımı düşürmüşken gözlerinin içine!..
Ve ararken, söyleniyorsam:
“Akla ziyan!.. Akla ziyan!..”
Akla ziyan!
——————————————————-
Ayakkabı numaram yirmi beş olsaydı
Keşke hep çocuk kalsaydım… Herkes büyümeyi isterken ve sürekli değiştirirken yüzündeki saflık maskesini, ben büyümeyi unutsaydım, yüzümde hep çocukluk maskesi takılı kalsaydı…
Dinlediğim her masalın ardından hayatın toz pembeliğinde boğulsaydım ve inansaydım gerçekten kurdun karnının kesildiğinde babaannenin çıkacağına, parmak çocuklara, öpüldüğü zaman prens olan kurbağalara…
Keşke gerçeklerle hiç tanışmasaydım. Aklım bütün sorulara cevap aramasaydı, mantık denen o asabi çehreyle hiç karşılaşmasaydım.
Büyük yaramazlıklar yapıp küçük cezalar alsaydım. Elma yanaklarım, badem gözlerim olsaydı, herkes bana hizmet etseydi, bana ninni söyleselerdi, beni güldürüp eğlendirselerdi…
Yüzümde hiç eksilmeyen kocaman gülücükler olsaydı, anlattıklarımı herkes zor anlasaydı, beni taklit etselerdi ve herkes benimle beraber çocuk olsaydı. Ayakkabı numaram yirmi beşi geçmeseydi… Ellerim minicik, ayaklarım küçücük, fakat hayallerim kocaman olsaydı.
Ölüm nedir bilmeseydim, acı nedir tatmasaydım, öfke nedir görmeseydim, yalan nedir duymasaydım, kalbim hiç kırılmasaydı veya bunları hiç anlamasaydım.
Keşke hep çocuk kalsaydım.
Avcuma denizi doldurabilseydim, kuşlar gibi özgürce uçabilseydim, hayallerle yaşasaydım, masallarda dolaşsaydım, baş parmağımı diğerine değdirip birdenbire tekrar çocuk olsaydım…
Şerife Özdemir
ŞİİR
Ne olsun
Bülbül öter durur kendi keyfince,
Çiçekler hep susar, güle ne olsun…
Bütün üzüntüler döner sevince;
İşin aslı kökte, dala ne olsun!..
Her nefis kendini sorguya çekse,
Her zaman güzele, doğruya çekse…
Sevmesin; gönülden sevmeyecekse,
Vefasız yağmurdan, çöle ne olsun…
Bu fikri güttüm tek ömrüm boyunca,
Tam sevelim dedim gerek
yok hınca…
İnsan denen varlık aşka kanınca
Muhabbet içer hep, sele ne olsun…
Sevdanın yeliyle doğruya yönel,
Elbette bitecek bu uzun tünel.
İşte istikamet! İşte bu emel;
Seni ulaştırır, yola ne olsun…
Acep sevgilerin dozu mu kaçtı?
Gözüme bir gülün tozu mu kaçtı?..
Kapanmaz yaraya tuzu mu kaçtı?
Can çıkmayacaksa, kula ne olsun…
İlhan Palalı
E-MAİL KUTUSU
Bir kız vardı
Kimden: Canan Yücel
Konu: Merhaba
Sevgili Muammer Bey, bilin bakalım ben kimim?..
Bir kız vardı yıllar önce, sahibi olduğunuz Merajans’ta günlerini geçiren…
Sonra ne olduysa oldu birden kayboldu sizi aradı aradı ama bir türlü ulaşamadı. İşte bugün büyük bir tesadüf eseri bu adresi buldu ve ilk işi bir internet cafeye gitmek oldu. Umarım bu mesaj en azından yüzünüzde bir tebessüme neden olur. O günlerden bugüne fazla değişen bir şey olmadı, ben hâlâ o benim. İnşaallah siz de her zamanki gibi, hayat dolu ve neşelisinizdir…
– Cevap: Canan!.. Saat kaç?.. Senin gibi dünyaya gelmez bir daha… İnsan yarım saat-bir saat geç gelir anlarım… Çok özel bir “işi” çıkar ve büyük dedemin haminnesi öldü gibi numaralarla kaytarır, onu da anlarım.
Ama sen beş yıl… Beş yıldır kayıpsın Canan!.. Emekli olup olmadığını anlamaya mı çalışıyorsun şimdi?.. Yoksa gazetede gördüğün resmin “torunumun mu” olduğunu merak ettin?..
Git çayı demle, gözüm görmesin seni!..
Hoop! Mutfak orda değil artık Hatta bu semtte değil, hatta bu şehirde bile değil!..
Merajans bile emekli oldu yavrııım!..
Cüneyt’i, Emine’yi (hep aynı Emine’yi) 7. kere de kaçırdıktan sonra yollamıştık zaten… Gülser’i 3, Filiz’i de 2 sene evvel evlendirdik. Ayla da bu günlerde “yolcu!..” Mustafa, Şırnak’tan bir yıl evvel döndü… Rafet ise taze damat…
Başka haber istiyor musun? Bulmuşken, Stop’u izlemeye devam et…
İmza: Patron!.. (Patron derse doğrudur.” imza: Cüneyt)
Yeşil elbiseli kadın
Konu: Selam
Selam Muammer abi iyiiimisin ben Bingöl’den yazılarını beğenerek okuyorum çok güzel. Seni seviyorum, yeşil elbiseli kadını yine yayınlarsan çok sevinirim. Teşekkürler. Adım Rahim
– Cevap. Abicim ya şu Yeşil Elbiseli Kadın neden bu kadar rağbet gördü anlamadım yani. Üstelik anonim bir hikâye… Ve hatta (rivayete göre) o hatun artık torun torba sahibiymiş. Yeşil elbisesini de kırpıp kırpıp, kupon karşılığı paylaştırmamız için bize gönderecekmiş!..
Teşekkürler
Kimden: Elif Demir
STOP köşeniz bizim baş köşemiz. Siz Çetin’le uğraşın biz okuyup gülelim. Teşekkürler başarılar.
– Cevap: İstersen “yarısını” sana göndereyim ha, başa çıkabileceksen?..
———————
Güzel ahlak; güler yüz, tatlı söz, iyilik yapmak ve kötülük etmemektir.
(Hasan-ı Basrî)
———————
9 Kasım Salı
* Şanlıurfa Tüneli’nin açılışı (1994)
* Erzurum Savunması (1877)
* Organ Nakli Haftası
Stop
Muammer Erkul
09 Kasım 1999 Salı