‘Ah’lar ateş rengidir!
20 ve 22 Nisan tarihleri çivi gibi çakılmıştır beynime. Malum, 20 Nisan sevgili Peygamberimizin doğum günüdür (571). Aynı gün büyük ablamın da doğum günüdür.
Yine bir 20 Nisan’da (Ramazan ayıydı) sabah çok erken bir saatte babam telefon etmiş; annemin sahur yemeğinden sonra fenalaştığını ve hastanede olduğunu haber vermişti…
22 Nisan’ın Türkiye Gazetesi’nin, Türkiye Çocuk Dergisi’nin ve TGRT’nin ayrı ayrı yıllarda yayına başlamalarının tarihi olduğu bilinir.
22 Nisan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de varlığını ilan etme günüdür ki o gün de, yine bir sonraki yıl sahurdan sonra vefat eden arkadaşım rahmetli Mustafa Polat’ın yanında, zamanın Tercüman Gazetesi’ndeydim o gün, hatta Kıbrıs haritasını da yayınlanmak üzere gazeteye alel acele ben çizmiştim… Ki o, Tercüman’da çıkan tek işimdir.
22 Nisan’da annem Çapa’da gözlerimin önünde vefat etti. Doktorların son çabalarına şahittim ve kapının önüne çıkıp, onu artık kaybettiğimizi ben işaret etmiştim bekleyenlere.
O günün akşamı zamanın başbakanı Turgut Özal’ın annesinin de aynı şekilde komaya girdiğini söylemişti televizyonlar. Bir hafta kadar sonra, (seferber edilen bütün imkanlara rağmen) onu da kurtaramadılar. Bir nevi teselliydi sanki bana!
Beş sene sonra yine 22 Nisan’da Cumhurbaşkanımız Turgut Bey toprağa verildi. Eğer 17’sinde vefat etmiş olmasaydı, 22’sinde yayına başlayan TGRT’nin açılış konuşmasını yapacaktı, olmadı.
TGRT onun cenazesini naklen vererek yayına başlamış oldu.
İlginç bir tesadüf ise; 22 Nisan, Semra Hanım ile Turgut Bey’in nişanlandıkları gündü ve bugün nişanlanmalarının 40. yılını kutlayacaklardı.
Biz, annemi, evin önünden (sessizce, trampet çalmadan geçen) o çok sevdiği çocukların 23 Nisan törenlerinin hemen ardından verdik toprağa.
Mevla’m bütün anneleri ve bütün ölmüşlerimizi ve hepimizi mağfiret eylesin… Amin.
———————————————————
Anne
Çok düştüm çocukken,
Ama sen vardın.
Öptün, üff yaptın;
Ağladım geçti…
Bugün, senden düştüm anne
Sadece dizerim değil kanayan!..
Bugün,
Canım kanıyor anne…
Ağladıım ağladım geçmedi.
Ben,
Senden düştüm…
Çocukluğum benden düştü!
Metanetimden mi bilmem,
Yokluğundan mı;
Sustum anne, sustum…
Baktım ki üff yapan yok,
Ağlasam da geçmiyor acım.
Görmezden geliyor senden başkası.
Senden, düştüğümü anladım;
Benden düştü bana verdiğin nazlar.
Büyüdüm…
İçimdeki hem senden,
Hem benden yetim kaldı!
Sen ‘Anne’sin
Senden ayrı kaldığım süre içinde, kendimi kötü hissediyor muyum, bunu bile anlayamadım henüz; bırakın iyi hissetmeyi. Bazı zamanlar, nasıl yaşadığımı bile tam olarak bilemiyorum. Kaç öğün yemek yiyorum, saat kaçta uyuyorum; kaçta uyanıp işe gidiyorum hiçbir şey aklımda değil, kalmıyor…
Tramvay’ın bu durağında, benim işe gittiğim saatlerde genellikle anneler çocuklarıyla el ele tutuşmuş olur.
Tramvayda, karşımda oturan annenin kucağındaki yavrunun mutluluktan kıvrım kıvrım haline bakarak, onun yerinde kendimin olmasını istediğim, şu yazıyı yazana kadar kimbilir kaç defa olmuştur.
Anne, ancak bazı zamanlar hep çocuğu değil, anneyi de seninle yer değiştirdiğim de olmuyor değildi. Böyle düşününce ikimiz de güzeldik; ikimiz de bu dünyanın en mutlu insanları arasında olabilirdik.
Anne, senin boşluğunu hiç kimsenin dolduramayacağını bildiğim halde, bunu bazen denemeye çalışmıştım; tabii ki başarısız olduğumu tahmin edersin.
Bu dünyayı, daha doğrusu yaşamış olduğum yıllarımı bir seninle, bir de sensiz düşündüğümde aradaki uçurumlardan nasıl da korkuyorum, dehşete kapılıyorum bilebilir misin?
Elbette bilirsin; sen anne’sin çünkü.
Hiçbir insan dünyada herşeyi bilmeye muktedir değildir ama, anneler dünyadaki en değerli duyguları anlayabilerek, diğer insanlardan bir kalem öne geçmişlerdir. Ben ise, senin mezarına toprak atılırken, adımı bile bilemeyecek kadar saf ve meraklı bakışlarla olup bitene bakıyordum. Seni tanımıyorum ki, acı olan bu zaten; seni hiç tanımadım. Ama, bazen seni herkesten daha yakın, daha çok tanıyormuşum gibi olmuyor mu… Dünyada kim benim yerimde olursa olsun, bu duyguyu hissedince mutlaka ölecekmiş gibi olacaktır…
Memnunum, veya değilim önemli değil de; bu hayatı seninle yasamış olsaydım çok daha farklı olabilir miydi, hep bunu düşünüyorum. Her derdin bir tecrübe ve Allah’tan geldiğini bilerek isyan noktasına çok şükür gelmedim de, hep şunu düşünüyorum: Senin yetiştirmiş olduğun bir insan daha güzel gülerdi, daha güzel konuşurdu; içine kapanık ve sevdiğine bile ‘seni seviyorum’ diyemeyen bir insan en azından olmazdı, ben sadece bunu biliyorum…
Şu anda, belki de benim üzülmemi istemediğin için “ağlama, beni düşünme, kendine dikkat et” veya buna benzer kelimeleri söylüyorsundur bir şekilde.
Ama Anne, gittiğim her yer, her şey yine bir şekilde bana seni nasıl da anlatmasın? Evvelki gün, bir ziyarette; beni bir tek oğlundan ayırmayan annenin kocasıyla kavgasını görünce nasıl da sen geliverdin aklıma. O anda neden aklıma geldiğini bilemem ama, geldin işte… Sen, elbette sanmıyorum ki öyle sinirli, pireyi deve yapan bir insan değilsindir. Evet, değilsindir… Aslında, ben tutup bu akşam sabahlara kadar ağlasam, şu yazıyı yazmakla atacağım stresi daha iyi bir şekilde atabilirim. Ama, seni bu şekilde kendime anlatmam, adeta dokumam da hoşuma gidiyor.
…Hâlâ o kavga içimi yiyor, parçalıyor adeta… O evin yaşıtım ve arkadaşım olan biricik oğlu, annesiyle babasının tartışması ve benim olaya kısa kısa, korkarak müdahalelerimi önce sessiz sakin dinleyişini, sonra bir anda bunalıma nasıl girip…..
Hepsini bir anda düşünüyorum ve bu beni mahvediyor…
Ellerine kolonya döktüm, yüzünü ıslattım, alnını sildim ama, o sakinleşmek bilmiyordu. İçindeki organları dışına çıkacakmışcasına ağlıyor ve ben bu duyguyu yıllardan beri yaşıyormuşum gibi, anlayabiliyordum. Bu nasıl oluyor bilemiyorum.
Onunla o gece sabaha değin konuştuk. Bana herşeyini anlattı… Belki bizi sen de duymuş olabilirsin anne, bilemiyorum. Diyor ki; ‘annem-babam yakında ayrılacaklar ve ben yirmi gün sonra askere gideceğim, ama nasıl gideceğim?’
Arkadaşım konuştukça sakinleşti ama, benim içimde kazanlar kaynamaya devam ediyor. Ona nasıl destek olabileceğimi bilemiyorum ki, anne…
Ben de, yıllar yılı hep korku ve kendi kendime kuruntu, istim üstünde yaşadığım için, onun annesi veya babasından ayrı bir şekilde ne hallere geleceğini bilebiliyorum. Annesiz bir insanın nasıl yarım bir insan olduğunu bildiğimden, ona nasıl destek olabileceğimi bilemiyorum.
Beni anlayabiliyor musun anne?
Elbette bilirsin; sen Anne’sin çünkü.
İlhan Palalı
Stop
Muammer Erkul
22 Nisan 2000 Cumartesi