“Karışık” birkaç konu [24 Nisan 2000 Pazartesi]

“Karışık” birkaç konu

Düşürülmüş olduğumuz şu “holigan kuyusundan” üzerimize bulaşan pislikleri temizlemeye çalışırken, hiç kimse ne zamandır asıl yazacaklarını yazamadı memlekette…

Uyuşturucu kullanmak ve satmaktan başka işi olmayan holiganlar, kendi devletleri eliyle son saniyeye kadar kullanıldılar bize karşı… İstanbul’daki tahrikler, birkaç holiganın öldürülmesi ve bu ölülerin maçın iki gün öncesine kadar kaldırılmayıp ortalıkta tutulması da onların oyunuydu elbette…
Şüphesiz İngilizler kendi topraklarına (ilk defa gerçekleşen) bu “akın”ı hazmedemiyorlardı.
Avrupa kıtasını hallaç pamuğu gibi atan Osmanlı akıncılarının gözükara “deli”lerine benzer bir avuç Türk, Avrupa kıtasını da bırakın, Britanya topraklarına, İngiltere içlerine kadar giriyor ve ciğerini sökmeye geliyordu adamların…
Tarihin her satırını karıştırın ve İngilizleri iyi tanıyın… Bunun ne büyük bir “hazım sıkıntısı” olduğunu anlayacaksınız İngilizler için.
Onlar ki finalde iki İngiliz takımının karşılaşması için, hiçbir kuralı tanımayarak “ellerinden gelen herşeyi” yapmaya hazırken… Bir takım gelecek, hem de ilk maçta kendilerini 2-0 yenmiş olarak… Hem de göğüslerinde ay ve yıldız taşıyarak gelecek… Hem de Türk ve müslüman olarak gelecek… İngiltere’nin göbeğinden “finali” alıp götürecek…
Buna kuzu kuzu boyun eğmek İngilizlerin kitabında yazmazdı işte!.. Gerçek yüzlerini göstermek pahasına, ortalığı karıştırmaktan çekinmediler.

Bu İngiliz’lerinki dünya üzerinde Türk ve İslam aleyhine ne yapılmışsa mutlaka ve muhakkak ve kesinlikle ve elbette (genellikle de arka plandan ve sinsice) parmakları olmuş bugüne kadar…
(Buna benzer örnekleri vereceğim size zaman zaman…)

Aslında büyük sorularım var, sorulmuş olması gereken…
Bu hengamede, dört ayrı zamanda ve büyük gruplar halinde BEŞYÜZ CİVARINDA İLKOKUL ÖĞRENCİMİZ ZEHİRLENDİ, duydunuz mu?..
Bunlardan ilki; 280 tane çocuğumuzdu. İstanbul’un göbeğinde, okullarının önünde SİMİT yemişlerdi sadece…
İkinci ve üçüncü parti de simit yediği için zehirlenmişti.
Duydunuz mu?
Dördüncü partinin durumu ise daha da vahim:
Milli Eğitim Bakanlığı Kütahya’daki ilkokullara, “çocuklar yesin diye” fındık gönderdi… (Henüz yememiş olanlar kurtuldu ama) 72 çocuk güvenerek ve sevinerek Milli Eğitim Bakanlığı’ndan gelen bu bayat fındıkları yediği için zehirlendi ve hastanelerde midelerine hortumlar sokularak kurtarıldı…
Duydunuz mu?
Merak ediyorum, acaba masrafları da ailelerinden mi talep edildi?..

Aslında Britanya adasının tamamı; 72 tanesi Milli Eğitim’den gelen fındıklardan, kalanı da okul önünde aldıkları simitlerden zehirlenen beşyüze yakın ilköğretim öğrencisinin acılar içinde kıvranmasından daha mühim değildir benim gözümde.
Aslında Taksim olaylarından sadece bir hafta sonra, (bu defa maç tartışması yüzünden) İstanbul’da 6 yerinden bıçaklanarak öldürülen o genç insanımızın canı da holiganların canından daha az değerli değildir benim gözümde…
Aslında bilirim TBMM mensuplarının bile Leeds stadına sokulmaması için neler yapıldığını unuturuz yarın ve İngiliz hippilerinin bile yollarına kırmızı halılar sereriz…
Aslında bilirim bugün bakanlarımızı korumak için birer bekçi bile tahsis etmeyi çok gören bu ırkçı, kinci ve intikamcı milletin bu topraklarda sattığı benzini, ayakkabıyı veya bilmem neyi kapışmak ve paralarımızı onların cebine indirebilmek için yarışırız yine…
Aslında bilirim, benim bunları yazmamam lazım… Benim konum bunlar değil… Benim anlatmam gereken binlerce, çok da önemli mevzu var… Ama bunların kimse tarafından yazılmadığı bir ortamda anlattıklarımın da elbette (birisi tarafından) yazılması gerekiyordu, değil mi?..
(Yani, kimse zannetmesin, ne kadar “keçi” olduğumu bilmediğimi… Ama koyunların olmadığı yerde Süleyman Çelebi’lik bize düştü!..)

———————————————————

Düzeltme: Cumartesi günkü yazımın duygusallığı içinde; 15 Kasım olan Türkiye Çocuk Dergisi’nin yayına başlamasını ve KKTC’nin bağımsızlığını ilan etmesini de 22 Nisan olarak yazmışız. Düzeltir ve özür dilerim.

Yağmur kaçağı
Elimden tut yoksa düşeceğim
Yoksa bir bir yıldızlar düşecek
Eğer şairsem beni tanırsan
Yağmurdan korktuğumu bilirsen
Gözlerim aklına gelirse
Elimden tut yoksa düşeceğim
Yağmur beni götürecek yoksa beni
Geceleri bir çarpıntı duyarsan
Telaş telaş yağmurdan kaçıyorum
Sarayburnu’ndan geçiyorum
Akşamsa Eylülse ıslanmışsam
Beni görsen belki anlayamazsın
İçlenir gizli gizli ağlarsın
Eğer ben yalnızsam yanılmışsam
Elimden tut yoksa düşeceğim
Yağmur beni götürecek yoksa beni.
Attila İlhan

Stop
Muammer Erkul
24 Nisan 2000 Pazartesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir