Sevgili arkadaşlar.
Ben Muammer Erkul. 14 yaşımdan itibaren bir çok dergi ve gazetede yazı çizgi ve teknik konularda çalıştım. Fakat ağırlıklı olarak Türkiye Çocuk dergisinde çizgi romanlar hazırladım ve Türkiye Gazetesindeki Stop isimli köşem 20. yılını gördü. Ardından Dîvanyolu dergisini çıkardım o da 60. sayısını gördü.
Bu girişi, sadece “kim”liğim belli olsun diye yazdım.
Yazma sebebim de aşağıda anlaşılacak.
***
Sosyal medyada dolaşan bir yazının yararlı mı yararsız mı olduğuna bakmadan önce “yaZarsız” olduğunu görürsem, okumaktan vazgeçiyorum.
ÇÜNKÜ:
Bir metni “kimin” yazmış olduğu, yazının kendisinden daha önemlidir.
ÇÜNKÜ:
Allah birdir… Peki İmam-ı Rabbani veya Abdülhakim Efendi hazretleri’nin “Lailaheillallah” demesi ile Yaşar Nuri’nin veya İslamoğlu’nun yahut Gülen’in “Allah birdir” demesi bir midir?
Milyonla yazı dolaşıyor ortada, bakıyorsun ki hepsi doğru ama arada bir tek satırı bozuk. Buna doğru denir mi?
Veya neden bütün yazıların doğru olup olmadığını tetkik etmek zorunda kalalım ki?..
Buna ömür yeter mi?
***
Biz, yazı okumak yerine yazar okumayı tercih ediyoruz ve etmeliyiz.
En azından okuduğumuz yazının yazarını bilmek istiyoruz.
Hatta bu sizin de (hepimizin de) tercih ettiğimiz, etmemiz gereken bir şeydir.
Öyle değil mi?
Mesela;
Tertemiz bir kaynak suyunun başında şişeyi dolduruyorsun peki ya şişe pis ise.
Doksandokuz kelime var ard arda, hepsi de doğru ama yazan el bozuk ise…
Doksandokuz boncuk dizmişler güzelce, ama ipin ucu bağlı değilse veya kesikse…
Lütfen ne dediğime (yani seçtiğim kelimelere) değil de “ne demek istediğime” odaklanın.
(Kimse üzerine alınmasın, veya hepimiz üzerimize alınalım çünkü cinayete hatta toplu katliama dönmüş bir hastalıktan bahsediyorum.)
Herşey ama herşey kontrolsüz şekilde dolaşıyor.
***
Bir de işin şu boyutu var. Örnek veriyorum:
Muammer Erkul’un 2000 Ocak ayında yazdığı (kitaplarında da bulunan) “Su Gibi” isimli yazıyı insanlar birdenbire isimsiz ve hatta kendi isimleriyle paylaşmaya başladı. Sonra, ahmağın biri de, bu yazının altına “Mevlana” yazdı.
Şimdi bu durum o mübarek zata hakaret değil midir?
Hazreti Mevlana’nın, bizim yazımıza ihtiyacı mı vardır?
***
Yine aynı yazıyı, bir bakanımız (Veysel Eroğlu) bir ulusal gazete yazarına (Nazlı Ilıcak) göndermiş o da gazetedeki (Sabah) köşesinde “Mevlana’nın Su Felsefesi” adıyla yayımlamıştı ve (siz Mevlana’dan çalmışsınız) gibi ciddi tartışmalar sonunda özür dileyip, köşesinde telafi etti.
Fakat yine aynı yazım, Amasya’daki Bimarhane isimli müzenin iki ayrı duvarında, gene Mevlana adıyla (halen) sergilenmekte.
Şimdi iyi düşünelim mi:
Bu durum, (yazının sahibi de bir yana) ismi böyle lüzumsuz yerde kullanılan Mevlana Celaleddin hazretlerine karşı yapılan bir saygısızlıktır, hakarettir.
Öyle değil mi?
***
Başa dönelim:
Sahipsiz yazılar; patlamaya hazır ve nerede patlayıp nasıl zararlar vereceği belli olmayan serseri mayınlar gibi salınmaya başladı denizlerimize.
İşte o yüzden yazının ne yazdığından daha önemli hale geliyor; “kim” tarafından denildiği.
Galiba “Allah bir dese, sözüne inanmam” sözünü, yeni yeni anlamaya başlıyoruz!..
***
ŞİMDİ SOR BAKALIM KENDİNE:
Senin “Allah bir” deyişin ile; peygambere lüzum yok, diyenin Allah bir deyişi aynı şey mi? Eshab-ı Kirama sövenlerin Allah bir deyişiyle sen aynı şeyi mi söylüyorsun veya felsefecilerle.
Sözümüz anlaşılmıştır, daha fazla uzarsa belki can sıkar.
Bütün dostlara selam eder ve “lütfen uyanık ve dikkatli olalım” derim.
Anladık beyâaa.:-))
(Yalnız sondan dördüncü satırdaki Eshabı Kiram yazısı, EsBabı olarak yazılmış. Bilginize arz.)
Teşekkür ederim 🙂 Düzelttik…