Bir gün, edebiyatçılarımız hakkında bir şeyler kaleme alınır, ve içinde adımız geçerse, sanırım altına; "Bu adam, Türk (belki de dünya) edebiyatında, BABA konusunu en fazla işleyen kalem(lerden biri)dir" diye bir kayıt da düşülecek…
İşte, buyurun; bugün de konu aynı, yani gene; "baba"lara hoşgeldiniz(!)
……………
Oğullar beş yaşlarında filan babalarına hayran olur ya, (intikale bakın ki) ben ancak beş sene önce filan oldum…
Eğildim, ve öptüm ayağının altından…
Gururum ve nefsim, önce (sanki ortasına gürgen kazık saplanmış vampirler gibi) sarsıldı; sonra birer damla kan süzüldü, şah damarımdan çıkan dişlerinin ucundan…
Büyümüştüm!..
Büyümek isteyen var mı?..
Biliyorum ki; babanız, dünyanın en kötü(!) babasıdır. Benimki de öyleydi de, ondan biliyorum… Sonra bir baktım ki; değişiverdi babam… Veya ben, görülmeyeni gördüm…
Bakın bakalım; hanginizin babası, ablanızı kızgın kuma gömmüş veya hanginizin babası peygambere kılıç çekmiş, ok atmış!.. Hanginizin babası bu topraklarda yaşamanıza engel olmuş?..
"Herkese günaydın" mı desem, ne desem…
Ve baktım ki bir gün; ben, ben de mükemmel değilim. Ve hatta, babamdan bile fazla hatalar yapıyorum…
Üstelik, babamın uzuuun yıllar önce yapmış olduğu yanlışları aklına-diline-parmağına dolamış olan ben; bugün,,, şimdi,,, şu an yapıyorum bunları ve daha kötülerini, ve üstelik konuşuyorum hâlâ, babamın eski hataları hakkında…
Yuh olsun!..
Yazıklar olsun!
Yeter mi bu kadar? Yeter!.. Yeter de, şimdi (yazar olmayan) birileri; "kim bilir ne beklentisi var babasından da yazdı bunları" diye düşünecek…
Halbuki bütün yazarlar (babaların, "kendi oğullarının kendilerine nasılsa bir şey öğretemeyeceğini" bildiklerinden, yazılarını da okumaya lüzum görmediklerini) sorana söyleyecek!..
Yani, eğer siz ispiyonlamazsanız, babam da bu yazıdan (kolay kolay) haberdar olmayacak!.. Olsa bile zaten, bu yazının kendi için değil, "sizin için" yazılmış olduğunu bilecek…
Şimdi tekrar konumuza dönelim. Konumuz; babamdı. Ve ben babamın iki önemli özelliğine hayran oldum her zaman…
Kitapları çok sevdi hep babam. Dansözleri sevseydi; belki de şuur altım, bir sahne organizatörü filan olmamı söylerdi bana, durmadan…
İkinci özelliğiyse babamın, hayata sarılmayı bırakmadı hiçbir zaman…
Artık ölmesi gerektiğini düşünenlerin, veya kulağına öleceğini fısıldayanların dilleri enselerinden çıksın; Allah’ım, hazreti Mehdi zamanına kadar sağlık ve ömür versin de babama, ibret olsun aleme…
…..
Bugün (yani bu yazıyı yazdığım gün) en güzelinden bir pasta alacağım ve üstüne "73" yazdıracağım… Hadi, "yetmişüçkere maşallah" deyin babama ki; yetmişdördüncü yaşına ayak basacak bugün, ve iki gün içinde birlikte tatile gideceğiz. Birkaç gün onlarla kalmak için, günlerdir yalvarıyorum çünkü; "arabanı Kuzuluk’a kadar ben süreyim" diye…
Kötü günde zaten yanında olmamız lazım birbirimizin. Ama, size bir tavsiyem olsun: İyi günlerinizi ailenize, özellikle de babalarınıza yakın geçirin, güzellikleri onlarla da paylaşın…
Bu köşeden, 2003 yılına ait, sadece bu tavsiyeyi taşısanız yarına (yani 2004 senesine) inanın kâfi gelir…
Hadi bakalım; gününüz, haftanız, ayınız ve yeni seneniz hayrolsun…
Ilık, ve pembe, ve sevgiyle kalın hep bu köşede…
Stop
Muammer Erkul
31 Aralık 2003 Çarşamba