Evinin sultanı ol! [13 Ocak 2008 Pazar]

Nazânıma mektuplar-4

Aptal sarışın, derler. Kime derler bunu?.. Güzel olan ama kafasızlığı yüzünden; kökünden, dalından koparılıp yemek masalarının ortasına konulmuş çiçeklere benzeyen zavallı kadınlara derler…
Aptal da sıfattır, sarışınlık da; yani ikisi de bir insanı tanımlar. Bu tanım, bir süre sonra karakter haline gelebilir. O yüzden, kendini kurnaz sanarak “aptal sarışını oynamak” da çok tehlikelidir!..
En az aptal sarışın olmak kadar kötü olan iki şey daha vardır ki; ahmak kumral veya kafasız esmer olmak!..

Dikkat et, bunların hepsi insan nefsinin oyunları. Kibir, gurur ve insanları kullanma arzusu, kazanma hırsı olmasaydı bunlar hiç kimsenin aklına bile gelmezdi…
Sen ki madem bana sormuşsun, söyleyeyim:
Kaldırımlara yayılmış hedefsizler ordusuna katılırsan, bir gün mutlaka biri gelir, hâkimin olur, madde veya mana boyutunda seni kendine esir eder…
Sen, evinin sultanı ol. Evine sultan olursan, evindekiler sana teb’a olur…
Teb’a; tâbi olanlar, demek… Sana tabi olunmasını istiyorsan, sen onlara tabi olacaksın; ailene yani, eşine, çocuklarına…
İşte hürriyet, işte cumhuriyet; bu “mutlakıyetin” içindedir!..

Yavuz Sultan Selim Hân; İslam âleminin halifesi olmuştu. Mekke ve Medine bölgesi, yani Haremeyn kendine bağlanmıştı. İlk Cuma günü, hutbe onun adına “Hâkim-ül Haremeyn” diye okunurken;
-Benim ismimi, hâkim-ül Haremeyn değil, “hadim-ül Haremeyn” olarak zikrediniz, diye müdahale etti, o şekilde okuttu. Ve o söz, yani “Haremeyn’in hademesi, hizmetçisi” sıfatı o günden sonra bütün padişahlarımıza bir unvan olarak kaldı ve her biri de bir buyruk gibi buna layık olmaya çalıştılar… Öyle ki, kendi boğazlarından, özel ihtiyaçlarından bile önce, oranın ihtiyacını düşünürlerdi. Oranın fakirlerinden bile bir mektup gelse; önce abdest alır, sonra öpüp başlarına kor, sonra da ayakta, edeple mektubu dinlerlerdi. Derlerdi ki;
“Bu mektup, oranın dilencilerinden bile gelse, üzerinde Haremeyn’in zerresi vardır ve içindekiler bana emirdir!..”
Bu hassasiyet, bütün o toprakların kendilerine mıknatıslanmasına sebep olmuştu…
Osmanlı’nın demir yumruğu böylesine pamuğa, ipeğe sarılı olmasaydı; hangi bölge, hangi coğrafya atalarımızın elinde beş yüz, altı yüz yıl kalır ve hangi millet kendi milletinden daha çok onlara tabi olmayı dilerdi?..

Yani sen evindeki eşine, evladına tabi olduğun kadar onlar da sana bağlanırlar…
Nefsin ve içine giren şeytan ve kötü arkadaşların ve pek çok yayınlar ve televizyonlar seni sokağa itmeye, sarayından atmaya, yani ülkenden sürgüne göndermeye çalışır… Sakın kanma!..
Sen evinin sultanı ol…
Sen, evindekileri sultan bilirsen; onlar da seni kendilerine sultan bilirler!
 

Stop
Muammer Erkul
13 Ocak 2008 Pazar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir