Hediye [14 Şubat 2008 Perşembe]

(Bir 14 Şubat hikâyesi)

14 Şubat için aldığım son hediyeyi hatırladığımda, almamak daha iyi, dedi…
Zaten hayatımda bir kere o tarihte hediye almıştım birine. Onu da ne yaptım, bil… Ne yaptım söyleyeyim mi? Bu sır aslında, kimseye söylememiştim şimdiye kadar…
Hediyem bir kazaktı. Onunla tartışmıştık yine, ben ona hediye aldığımda. Tartışmıştık ama, ben onu çok seviyordum ya; barışırız nasılsa, dedim. Gittim, hediye aldım. Zaten ona ne zaman kızsam, gidip ona bir hediye alırdım, onun haberi olmadan. Sonradan verirdim her şey normale dönünce. Sevinirdi. Ama ben sana bir şey almadım, derdi…

Yine öyle bir anda, yaklaşan 14 Şubat için ona hediye aldım. Nasılsa barışırız o zamana kadar diye. Günler geçti. Ondan hiç ses çıkmadı… Bu defa ben de sessiz kaldım. 13 Şubatta karar verdim ki; eğer yarına kadar beni ararsa hediyesini vereceğim, aramazsa hediyemi hak etmemiş demektir… O zaman da ona aldığım hediyeyi yolda gördüğüm ilk insana vereceğim!
Sonra ne oldu, biliyor musun?
Evet, aramadı.
Ben de elimde kazak, aptal gibi yolda dolandım. Bir süre sonra kendime geldim… Baktım, kenarda bir amca çöpleri karıştırıyor… Gittim yanına;
“Amca, dedim. Al bu kazağı, giyersin!” Aldı ve çok sevindi…
Böyle işte.

Sonra barıştık. Ama ne o, ne de başkası bu yaptığımı öğrenmedi.
“Bana hediye almamış mıydın” diye sordu, bir gün. Hiçbir şey söylemedim.
Ben ona yine de bir hediye verdim ama… Fakat, burada değil de, öbür tarafta öğrenebileceği bir hediye;
Çöp toplayan amcaya verdiğim kazağın sevabı; “hediyen bu olsun”, dedim içimden…

O, sevmeye layık birisi değildi aslında. Ne benim bir gülüşüme, ne de gözümden akan bir tek damla yaşa değmezdi…
Böyle işte. Hep seninkileri mi dinleyeceğiz, bu da benim hikâyem…

Keşke insan âşık olacağı kişiyi kendi seçebilse, derim bazen…
Zaman her şeyi örtüyor, nasıl anlatılır bilmem… Şuna benzetiyorum ben: Onu çok sevmiştim; her şeyden, herkesten çok. Sonra bir gün o benim sevgilimi öldürdü! Bana kalan da ölüyü gömmek oldu…
Çok sevdiğin biri öldüğünde sanki sen de ölürsün. Onu gömersin; toprağa gömersin, kalbine gömersin. O gitmiştir ve geri gelmeyecektir ya; sana kalan “unutmaktır” sadece. Zaman geçer, unutulur. Üstü kapanır acıların, kabuk bağlar yaralar. Ama içinde bir yer “cız” eder onu hatırladığında. İncecik bir acı…
İşte benim hissettiğim de bu; onu hâlâ seviyor olmak, değil!..

Ben masumum, ama o çok iyi bir yalancıydı. Kim olsa ona kanardı…
Neyse işte herkes müstahakını bulurmuş, boş ver. Boş verdim zaten. Ve evet dediğin gibi olsun;
Yaşıyorsa “ceza” olarak, öldüyse “ödül” olarak unutuyorum onu bundan sonra!

Stop
Muammer Erkul
14 Şubat 2008 Perşembe

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir