Önce "Siyah hırkalı çocuk"un… Sonra "Bir Kaplumbağa ile Tavşanın Hikayesi"nin hikayesidir bu yazı. Sonra da bir misyonu olması gerekenlerin…
…..
İstanbul’un tepesindeki bir gökdelenin tepesinde; karşılaşacağımızı bilmeden, bir gün karşılaşmıştık onunla…
O da bilmiyordu bunu, ben de bilmiyordum…
O, karşılaştığımızı bir süre daha bilmedi…
"Kısa olsun bizim olsun" kısa film yarışmasının ödül töreniydi, gözleri ödüllerdeydi hepsinin.
Birinci değildi o, ikinci de değildi…
Hipokrat’ı çekmişti.
Sanırım ailesiydi yanındakiler. Ama o, onların yanında duramıyordu.
…..
Nasıl ve neden diye soracaktım kendime ve de cevabını bulamayacaktım.
Ama…
O gün, o zaman, birden ona inandım!
Sonra onun filmini bile izlemeden çıktık oradan. Hatta ikinci olan ve birinci olan filmi de izlemeden…
Ondan sonraki gün bir yazı yazdım: "Siyah hırkalı çocuk…"
Gazetedeki köşemde yayınladım.
Çok sevinmişti, yazıştık.
Karşılaşamadık…
Yaklaşık iki yıl geçti.
Dün gece televizyonda gördüm (Ülke Tv, Kısa Film Festivali proğramında) gene Abdülbaki Yavuz’u.
Yanında bir başka genç yönetmen İlker Emon ve oyuncu bir arkadaşları vardı, Taylan Güner…
İlker Emon "15 Dakika" isimli kısa filmi çekmişti. Abdülbaki’nin çektiği kısa film ise "Bir Kaplumbağa ile Tavşanın Hikayesi…"
Bunları konuşuyorlardı.
…..
Aslında neyi konuşuyorlardı biliyor musunuz?..
"Misyonun ne" isimli yazımızı hatırlıyor musunuz?
Gazetede yayınlandıktan sonra buraya, siteye de koymuş ve hatta tercüme de ettirmiştim. Tercümesi de sitemizde…
Tam da dediğimiz gibi: Ey ağalar beyler, ey yedi küpte altınları tıkılı ve ey cihanda yetmiş yedi kebapçı ve bir o kadar elbiseci ve bir o kadar da ayakkabıcı ve bir o kadar tatil rezervasyonu bulunanlar…
Ve ey hangi iyiliği yapsam da adım tarihe geçse diyenler…
Ey kasabasındaki en uyduruk bilmem ne festivali için getirecek dansöze kaç milyar para vereceğinin hesabını yapan başkancıklar;
..artık gözünüzü açın da;
BAŞKAN olun!
İki dansöze bir şarkıcıya vereceğiniz paraya bir kısa film çektirin de adınız yedi kıtayı dolaşsın…
Yazımızda demiştik ya;
Siz bu (Alman Yahudisi rolu oynayan) oyuncularımıza kendi tarihimizden rol verdiniz de oynamadılar mı?
Şimdi siz, ey bu memleketin insanları;
Sizler, şu bizim memleketimizde filizlenmeye çalışan ve yönetmenlik parıltıları saçan çocuklara sponsor oldunuz da bu memlekete film çekmediler mi?..
Bir de not ister misiniz:
Abdülbaki Yavuz, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nde öğrenci.
Dünyanın en önemli film festivalleri arasında yer alan ve milyon dolarlık bütçeli filmlerin yarıştığı Cannes Film Festivali`nde, onun bu yıl çektiği "Bir Kaplumbağa ile Tavşanın Hikayesi" adlı kısa film de gösterime sunuldu.
Bir öğrencinin, büyük zorluklar içinde çıkarmayı başardığı bu filmin maliyeti kaç paraydı, bilen var mı?
Sayın, hem adını tarihe yazdırmak isteyen ama hem de paralarının üstünde oturanlar…
Sayın, kasabasına, şehrine hangi hizmeti yapsam diye karar veremeyen başkanlar…
Hatta sayın, parasını aklamının yollarını arayanlar…
Sayın, piyango zenginleri…
…..
Dünyanın gözünü diktiği Cannes (Kan) Film Festivalinde boy gösteren "Bir Kaplumbağa ile Tavşanın Hikayesi" isimli filmi (eşinin, dostunun, akrabasının, hısımının arabasını, kostümünü, mekanını kullanıp, birine sen şurda görün, diğerine sen ışığı tut vs. diyerek) sadece 4 bin (dört bin) liralık bütçe ile çekmeyi başardı…
Canım acımaya başlayınca kalemim de sivrilmeye başlıyor…
Son cümleyi bağlayıp, bir an evvel yazıyı bitireyim:
Yönetmenlerimiz bütçelerini denkleştiremez ve bu filmleri çekemezlerse…
Senaristlerimiz kargo kuryeliğine, romancılarımız simit satıcılığına başlarlarsa:
"Bu ülkede sanatçı yetişmiyor azizim!"
…lığına başlayanlar çok olur!
Değil mi?
Özet olarak; bu ülkede yeterince senarist, yazar, ressam, yönetmen yani bu ülkenin ve bu milletin bugününü, yarınlara taşıyacak insanlar yeterince yoksa, bu ayıp hepimizin ayıbıdır.
Bir saniye durun!
Geçen son bin seneyi düşünün:
Sayısız zengin ölüp gitti ve onların paralarını kendilerinin bir an evvel ölüp gitmesini bekleyenler yedi.
Üstelik paralarının hesabını kendileri verdiler, günahını kendileri çektiler.
Ve hepsi de unutulup gittiler…
Geçen bin seneyi yeniden düşünün:
Sanatçıların ve sanat adına, eser adına bırakılan her şey, neredeyse tamamına yakını ayakta duruyor ve banileri, hamileri hatırlanıyor.
…..
Eser bırakılmışsa, müessir hatırlanıyor…
Bu yazı da yine (MİSYONUN NE) yazısı gibi bir çağrı yazısıdır…
Hani demiştik ya;
Bizim misyonumuz da misyonuzlara misyon yüklemek olsun!
Muammer Erkul
——————
Stop Köşemizdeki MİSYONUN NE? yazısının adresi:
http://www.muammererkul.com/index.php?option=com_content&view=article&id=2179:misyonun-ne-04-ekim-2009-pazar&catid=30:2009&Itemid=48
MİSYONUN NE? yazımızın İngilizce tercümesinin adresi:
http://www.muammererkul.com/index.php?option=com_content&view=article&id=2211:what-is-your-mission&catid=34:english&Itemid=51
Stop Köşemizde yayınlanan SİYAH HIRKALI ÇOCUK isimli yazımızın adresi:
http://www.muammererkul.com/index.php?option=com_content&view=article&id=513:siyah-hlcuk-02-aral007-pazar&catid=1:2007&Itemid=8
Sitemizin MEKTUPLAR bölümündeki SİYAH HIRKALI ÇOCUKLA İLGİLİ yazışmasının adresi:
http://www.muammererkul.com/index.php?option=com_content&view=article&id=79:qsiyah-hlcukqla-ilgili&catid=16:mektuplar&Itemid=57
Benzer bir durum geçen senelerde vizyona giren “120” isimli film için de geçerlidir. Filmin konusu mutlaka öğrenilmesi gerekenler. Film izlendiğinde ne kadar dar bir bütçeyle çekildiği rahatlıkla anlaşılıyor. Onca imkânsızlıklarla çekilmiş film, misyonunu yerine getirerek bizlere unuttuğumuz ya da daha derinden hissetmemiz gereken hisleri hatırlatmayı başarmıştı. Abuk sabuk filmlere sponsor olan koca koca şirketlerin, bu tür vazifeler yerine getiren insanlara da destek olmalarını ve parasının sıcağında oturanların da vicdan ve vefa sahibi olabilmelerini dilerim. Kaleminize sağlık üstâdım.
ŞAHİKA ATEŞ
Birilerinin birilerinin elini tutması güzel, ama zorluklarla gelen başarının tadı da bir başkadır sanırım. Yine de yardımcı olunsa her sanat yapmaya çalışana… Gerçekten sanat yapmaya çalışana ve canından üretene.
YILDIZ
“Misyonun Ne” yazısını net hatırladığım için tekrar okuma gereği duymadım.
Neden sizin gibi değerli bir fikir babasını keşfetmiyorlar! Anlamıyor, anlam veremiyor ve sinir oluyorum.