Burayı havuz kabul edin…
Yazılabilecek her alanı da birer deniz, okyanus…
Şimdi yüzme hakkında konuşacağız…
İsteyen bu bilgileri alır ve gerektiğinde kendi canını kurtarmak için kullanır… İsteyen boğulan birini gördüğünde, onu kurtarmak için kullanır… Bazısı derin sulara açılır, denizleri aşmak için kullanır; isteyen de canı sıkıldıkça gelip, aynı havuzda oyalanır…
Bilinmesi gereken şudur ki;
Havuzda olsa da, yüzmeyi öğrenen; Karadeniz'de de yüzmeyi bilir, Akdeniz'de de yüzebilir.
Öyle değil mi?
Herkes yazar olmayacak. Olmamalı da zaten… Fakat herkes bir yerlere bir şeyler yazacak. Yazmalı da zaten…
İşte herkes, bu yazdığını "doğru yazacak kadar" öğrenmelidir.
Zor olan, yazmak değildir, inanın buna… Peki nedir?
İnsanın "kendi hatasını düzeltmeyi tercih etmesi"dir zor olan!
Yazı "mümkün" bir eylemdir, "yapılabilinen" bir iştir…
Kalemi sürtersin; iz çıkar… İşte bu, senin izindir!..
Tuşa basarsın, harf gözükür… İşte bu, senin koyduğun harftir!..
İşin buraya kadarı "olan" kısmıdır, herkesin yapabileceği kadarı. Yani küçük çocukların duvarı karalaması gibi ve o kadar mümkün kısmıdır…
Devamı ise "öğrenmeyi tercih etmeyi" gerektirir!
Kim seçer öğrenmeyi?
…..
Durun yahu, gitmeyin hemen:)
Biliyorum elbette herkesin, hepinizin yazmayı bildiğini. Ama belki heybelerde bir kaç satırlık boşluk kalmıştır!
Olamaz mı?
Acelemiz yok, telaş ta yapmıyoruz…
Üç günde bir hususu öğrensek, ay dolmadan çoğu biter. İşte bu kadar basit…
Dedik ya, zor olan; kabul etmektir, karar vermektir… Gösterilen sivilceyi "ya görürsem" diye aynaya bakmaktan korkmamaktır yani…
Hem ben sana "çirkinsin" demeyeceğim ki, çünkü sen zaten güzelsin…
Benim sözüm, güzelliğinin üzerine konmuş olan karasineğe;
Kov şunu!..
…..
Anlaştık, değil mi?..
Ne var ki anlaşamayacak?
🙂
🙂
Bu gece İstanbul’da son gecem… Bu nasıl acıtıyor içimi biliyor musun? Ölüme giden umutsuz bir hasta gibi…
İstanbul’dan ayrılacak olmanın hüznü çöküyor üstüme…
Bu seferki gidişim hiç de kolay olmayacak, biliyorum… Bu şehre öylesine ve son kezcesine bakıyorum… Martılar konuyor denize ve konup havalanıyor tekrar… Sahilde insanlar, benim adımlarımın üzerinde dolaşıyor… Banklara boş boş bakıyorum… Boğazı seyrediyorum, balıkçı teknelerini takıyorum gözlerime… Haykırmak istiyorum Beykoz’a… İçimi acıtanı içimden çıkarıp atmak istiyorum serin sulara… Kıyamıyorum…
Bu hafta sonu Üsküdar’dan Kızkulesi’ni, Çamlıca’dan Boğazı, Sultanahmet’den Ayasofya’yı son kez seyrettim… Vapura son kez bindim… Sıcak bir çay söyledim, içemedim… Sarayburnu’nda son kez oturdum… Gözlerimi yumdum, derin bir nefes aldım… Denizin kokusu doldu ciğerlerime… Ve mendilimi savurdum havaya doğru… İstanbul koksun diye!…