Yazı yazmak; kendi ardında, geçtiğin yerde iz bırakmaktır!
Bu, senin izindir; bu "senin" izindir…
Peki hiç dönüp bakmayacak mısın; ardında ne kaldığına?..
İnsanlar geceledikleri otel odalarından, hatta umumî helâlardan bile çıkarken ardına dönüp bakar ya; acaba bir şey düşürdüm mü, bir şey kaybettim mi, arkamda istenmeyen bir görüntü bıraktım mı, diye… Her şey tamam ise o zaman sifonu çekerler veya kapıyı kapatırlar.
Az da, çok ta yazmak yazmaktır; büyük de, küçük de yazmaktır… Yazının boyu ve şeklinden ziyade, "kimin" yazdığıdır önemli olan…
Hırsızın parmak izi; kapı tokmağında da bir hırsızın parmak izidir, mücevher kutusunda da!..
Senin elin yazmışsa bir yazıyı; plajın kumuna da yazsa senin elinin yazısıdır, kompozisyon kâğıdına da, ziyaretçi defterine de…
Yazı, kalır;
Sınıf arkadaşının hatıra defterine yazdığın satırlar yaşlanır mı, olgunlaşır mı? Hayır!
Nereye ne yazmışsan, yazdığın, olduğu gibi kalır…
Şimdi bunu okuyunca, iki yol açılıyor yine önümüze. Birinci yol;
"Ya ben yanlış yazarsam yine? En iyisi bırakayım da başkaları yazsın", yoludur…
İkinci yol ise;
"Ben bir an önce doğrusunu öğrenip yazmalıyım. Bunu yapmadığım takdirde, bilmeyen veya yanlış bilen biri gelecek, buraya yazısını koyacak", yoludur!..
Hangisini seçeceksin, yani sen hangi yoldan gideceksin?
Yazdığın bir yazıyı, hele ki “yayınlansın” diye gönderirken hiç okumamak ne büyük bir ayıptır ve nasıl bir kibirdir!
Bunun çeşitli manaları olabilir, ama ikisi şudur:
1- Ben hata yapmam!..
2- Benim eksiklerimi tamamlayacak birisi nasılsa çıkar!..
…..
Bunu diyen sen değilsin!
Bunu diyen yazar değildir ve zaten yazar olamayacaktır; böyle bir sözü diyebilen kişi sadece "yük"tür çevresine!
TEMBİH:
Yazarken mutlaka ne yazacağımızı önceden zihnimizde (veya not alarak) toparlamalıyız…
Yazdıklarımızı MUTLAKA okumalıyız ama düzelttikten sonra mutlaka TEKRAR okumalıyız. Çünkü neredeyse her insan, yazılmışı düzeltirken diğer cümlelerin manasını bozar… Onun için (kelimelerin yazılışı ve mananın doğruluğu konusunda) tekrar tekrar tashih (düzeltme) yapmalı…
Kusur bulamayıncaya ve "hah, şimdi oldu" deyinceye kadar, kendi yazdığımızı okumalıyız…
Yazmak hürriyetse; okumak esarettir, eziyettir, zulmettir!
Hür olan yazar; ama esir bilerek kendini!..
Yazan, önce bütün iplerinden kurtulmak ister. Ama yazmak, iplerinden kurtulmak demek değildir!
Çünkü her ip bir değere bağlar seni…
Değerlerin yoksa değerin ne ki?
17 Mayıs 2007 Muammer Erkul.
Ben de Gölçiçeği işte:-)
Daha ne diyim bunca doğru sözün üstüne? Sevgiler kere sevgiler…
Sevgili Muammer abi; ‘Yazmak’ dedin de tam onikiden vurdun beni… Sayende yazıyorum inan ki… Bilmiyorum en son kime mektup yazdım, en son şiirimi kime, ne zaman… Herhalde 15-20 sene olmuştur, hatta daha fazla… Senin ve senin temiz yürekli dostlarının sayesinde şimdilerde gönülden dökülüveriyor cümleler ve ben de yazıyorum… Belki de bize fazla mı yüz veriyorsun ne… Ama her yazının altında duran ‘Yorum yaz’ cümlesi ve o boş kutu var ya, kışkırtıyor, yüreklendiriyor bizleri sanırım. Emir cümlesi… Biz de emir telakki ediyor ve yazıyoruz işte öyle ileri geri…
Bulanlar, bunanlar, buluşanlar, tanışanlar, konuşanlar ve birbirleriyle oynaşanlar hep bu sitede…
Herkese sonsuz selam ve dualar gönülden… Ve teşekkürler…
Dipnot: Bu sitede iletişimde çok önemli olan seviye eşitlemesi de var… Çünkü herkes civciv yaşında yaşıyor ve yazıyor… Siz de hoş görüyor ve sabrediyorsunuz biz civcivlere, Stop köşenizde yazdığınız gibi… Önümüze kocaman darılar koyuyor ve bekliyorsunuz ne zaman yiyeceğimizi… Hepimiz civciv yaşındayız gerçekten… Yoksa mümkün mü onca ustaların, üstatların kol gezdiği bir ortamda yazı yazabilmek ve iletişim kurabilmek… Sayende Muammer Erkul… Ve teşekkürler tekrardan sana ve senin o gönülden dostlarına…
Süslü parantez Muammer abiye selam eder…