Zürafa yavrusu değilsen… [24 Mart 2002 Pazar]

Bir belgesel izliyordum, zürafaları anlatan…
Aynen diğerleri gibi ayakta, ama zaman zaman kasılan anne zürafadan, önce küçük bir baş, sonra da yavrunun diğer kısımları görünmeye başladı… Ve son ıkınmasıyla birlikte (zürafaların kuyruklarının ne kadar yüksekte olduğunu bilmeyen varsa hemen öğrensin) boşluğa bir yavru düştü… Gebe zürafa eğilmemiş, çökmemiş, hatta bacaklarını bile kayda değecek kadar kıvırmadan yavrusunu boşluğa doğurmuştu!… Bu yavru havada uçtu, uçtu, uçtu ve yere şöyle bir çarpıp sanki bir lastik topmuş gibi sıçrayarak yürümeye, koşmaya, annesinin memesini aramaya başladı!..
Şimdi ben elbette biliyorum insanoğlunun bir zürafa yavrusu olmadığını… Biliyorum, iki metre boyundaki bir herifi bile iki metre yükseklikten tepesi üstü bıraksan, bütün tepeleri çukura döner ve belki kendisini bile bir çukura doldururlar!..
Şimdi ben insanoğlunun; hayatla ilgili bilmesi gereken bütün bilgilerin, toprağa dokunduğu an harekete geçen bir zürafa yavrusu olmadığını elbette biliyorum… Ama bazıları; ilk adımını atabilmek, ilk kelimesini diyebilmek için bile yıllara ihtiyacı olduğunu bilmez davranıp, belki de iki alkışa tav olup, her nedense kendilerini birer zürafa yavrusu filan zannediyor!.. 

"İnsanoğlu zürafa yavrusu değiiil!..
Alooo, vehmi vahîm hâle gelenler; sizde bile zürafa yavrularında olan kaabiliyetler yok, biliyor muydunuz?.. Siz bile yürümek için birilerinin ellerinden tutunmaya muhtaçsınız… Sizler dahi koşmadan evvel, tay tay durmayı öğrenmeye mecbursunuz!.. 

Sormak ne zor değil mi? Yanlıştan dönmek ne zor!.. İnsan bir iş yaparken sorar, bu işi daha önce yapmış olanlara;
"Yahu birader bu iş bir işe benzemiş mi sence?.." Karşındaki kasıtlı değilse sana bildiğini söyler…
…..
Mevzu anlaşılmakta sanırım; isim ve cisim vermeden bundan fazla kızılamıyor!.. Ancak geçen gün bir kitap gördüm. O kitabı ben "o kişinin kaleminden" çıktı diye istiyordum… Ama o isim, o kitabın arka kapağında yoktu, kitabın sırtında yoktu, kitabın iç sayfalarında yoktu… Ön kapağında ise; kapağın genişliğinin beşte birinden (5’te 1’inden) bile küçüktü… İnanamadım!.. Kitabın kapağındaki kitabın yazarının ismini, babam gözlükleriyle bile okuyamıyordu!.. Çünkü yazar isminin (kitabın sadece ön kapağında bulunan) yazı yüksekliği, kitabın yüksekliğinin tam yüzdörtte (104’te) biriydi, ve bahsi geçen; siyah içinde, sivrisinek bacağı kadar incecik bir yazıydı… Kitabın alt kenarına atılmış yazar ismi, kitabın arka kapağındaki (kitabın fiyatını gösteren) rakamdan bile küçüktü…
Utandım; utanmayanlar adına, okuyucudan!..
Çünkü kitabın iç sayfalarındaki yayın editörünün ve hatta kitabın baskısını yapan matbaanın e-mail adreslerinin uzunluğu bile, dış kapaktaki yazar isminin iki katı uzunluğundaydı… 

Benim için, ve bütün okuyucular için "YAZAR"dır önemli olan, kardeşim!.. Herhangi bir konuyu "KİMİN" yazdığı mühimdir…
Annesinin kuyruğunun hizasından yere düşen zürafa yavruları bir lastik top gibi havaya zıplar… Ama, kendilerine uzatılan elleri tutmayı AKIL EDEMEYEN âdemoğulları, akılları başlarına gelmedikçe, yıllarca ayağa doğrulamazlar!..

Stop
Muammer Erkul
24 Mart 2002 Pazar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir