Yumak! [23 Mart 2002 Cumartesi]

Hani, ısıtır ya güneş… Hani güneş ısıtınca yanakların gibi kızarır ya her elmanın iki yarısı!..
Hani, bir elma gibi ısınır ya dünya… Hani döneeer, döneer, döner ya başı; başına ışık dolanırken!..
Ve sen…
İle ben, sarılırız ya üstüste; gece ve gündüz gibi!..
Hani birimiz aydınlanırken diğeri kararır, veya birimiz açarken perdelerini diğeri yakar ya ışıklarını;
Aynı kuşak olsa da sarılan, üzerimize!.. 

Sen…
Ve ben…
Sarılırız üstüste, gece ve gündüz gibi!.. Sarılırız üstüste, ilk ve son bahar gibi!.. Sarılırız üstüste, soğuk ve sıcak gibi!..
Bir oyundur sanki bu üstüstelikler; el üstünde el gibi…
…..
Üst üste sarsa da güneş bizi; aydınlık olmaz geceler, veya karanlık olmaz günler, yahut kar yağan yazlarla ısıtan soğuklar olmaz!.. Sen ve ben sarılırız üstüste; sen benim ve ben de senin devamın olarak…
Lakin, hiç bir kediye yakalanmaz kuyruğu!.. 

Sen ve ben…
Her ikimiz diğerine mecbur olan mahkûmuz;
Çırpınan kanatları gibi bir kelebeğin!.. 

Sen bana ve ben de sana; harmanda dökülen ter, soğukta tüten buhar kadar, aidiz!..
…..
İşte bu aidiyettir seni bana ve beni sana mecbur kılan…
Birimiz sağda, birimiz solda da olsak; birimiz o tarafta, birimiz bu tarafta da olsak; birimiz öyle, birimiz şöyle de olsak; biz "bir"iz!..
Biz, bir kelebeğin birer kanadıyız;
Kanadıkça içimiz, biliriz; kanar, ancak biribirimizin avuçlarından susuzluğumuz!.. 

Deriin bir boşluktadır dünya; yarısı karanlık, ve yarısı aydınlık…
Ama "hep" yarısı karanlık ve yarısı aydınlık olan dünyanın ayırsana karanlığını aydınlığından… Kessene ortadan da; bir parçası hep gece, biri hep gündüz kalsın!.. 

Sen ve ben, sarılırız üstüste gece ve gündüz gibi!..
Bir oyundur sanki bu üstüstelikler; el üstünde el gibi…
Sen ve ben sarılırız üstüste; sen benim, ve ben de senin devamın gibi… Lakin;
Hiç bir kediye yakalanmaz kuyruğu!..

Stop
Muammer Erkul
23 Mart 2002 Cumartesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir