Enver Abi’li hatıralar (Yavuz Bülent Bakiler – Ah Enver Ağabey!)

 
Dün sabah, gazeteyi elime alır almaz "vah!" diyerek hüzünlendim. Birinci sayfada, onun büyük bir resmi vardı ve gözyaşı gibi birkaç kelime: "Acımız büyük. Enver Ağabeyimizi kaybettik!" 
Ölümü ona hiç yakıştıramyordum. Bütün üstün meziyetleri, güzellikleri yaşayan ve yaşatan bir kimse idi. Bu bakımdan herkes ona "Enver Ağabey!" diye hitap ediyordu. O kendisinden 15-20 yaş büyük olanların da "Enver Ağabeyi" idi, kendisinden 15-20 yaş küçük olanların da… 
30 yıldan fazla bir dostluğumuz vardı. Bu sürenin yaklaşık üçte biri Basın İlan Kurumunda geçti. Sesini yükselterek, öfkelenerek konuştuğunu görmedim. Türkiye gazetesinde yazmamı ısrarla isteyen ilk defa o oldu. Sonra, TGRT’de çalışmamı çok istedi. Ben, daha önceleri bazı dergilerde yazıp-çizen bir adamdım. İsmim, ilk defa onun sayesinde bir İstanbul gazetesinde yer aldı. Türkiye’de yıllarca yazmaya başladım. Ama o, benim Ankara’dan İstanbul’a taşınmamı TGRT programları içinde de yer almamı, her karşılaşmamızda tekrarlayıp duruyordu: 
-Arkadaş diyordu devletten ne alıyorsan söyle bana, sana iki mislini vereyim. Senin esas çalışma yerin TGRT olmalı. 
Ben de her defasında ona aynı cevabı veriyordum! 
-Enver Ağabey! Mesele maaş meselesi değil. Ankara’da, yüksek tahsilde okuyan iki çocuğum var. Onları Ankara’da bırakıp gelemem! 
Çocuklar, tahsillerini tamamladılar. Ben de İstanbul’a yerleşmeye karar verdim. Ankara’da, çocuklarım için Kültür Bakanlığı’nın kooperatif evlerine yazılmıştım. İstanbul kararı çıkınca o iki kooperatif dairesini bir milyon liraya sattım. Yeni bir daire satın almak için çıkıp İstanbul’a geldim. Beğendiğim evin fiyatı, 1994 yılında iki milyon lira idi. Benim bu parayı vermem imkansızdı. Peki ne yapabilirdim? 
Bana bir milyon lira borç verecek bir akrabam da yoktu. Bu parayı ikiye böldüm. 500 bin lirasını Sivaslı bir iş adamından, yakın arkadaşlarımdan biri olan Hüseyin Yıldırım’dan istedim. Yıldırım, dünden bu güne, bir sözümü iki etmeyen asil bir insandır. 500 bin lira için de: "Elbette" dedi. Sonra Enver Ören’e telefon açtım: 
-Enver Ağabey dedim, benim İstanbul’a gelmemi çok istiyordunuz, gelmeye karar verdim. Şimdi İstanbul’dan bir daire satın almak istiyorum. Fiyatı 2 milyon lira. Benim de 500 bin liraya… cümlemi tamamlamadan araya girdi: 
-Tamam! Tamam! Dedi. Anladım. Şimdi Ali Tubay’a telefon açıp söyleyeceğim sana hemen 500 bin liralık çek yazıp versin. Hemen git al kendisinden! 
Telefonu, kayınpederimin evinden açmıştım. Karım yanı başımda idi. 
Gözlerimden sicim gibi yaş boşandı. Karım çok şaşırmıştı. 
-Ne oldu? Ne var? Niye ağlıyorsun? Enver Bey olmaz mı diyor? 
-Aksine! dedim. Daha cümlemi bile tamamlamadan: "Hemen gel ve istediğin 500 bin lirayı al" diyor. Enver Beyin de birtakım sıkıntıları var. Böyle olduğu halde bana. "Bu parayı ne zaman vereceksin? Nasıl bir teminat gösteriyorsun?" diye sormuyor. Aksine, "hemen" diye cevap veriyor. Beni ağlatan Enver Beyin bu üstün merhameti, bu anlatılmaz cömertliğidir. 
Şimdi İstanbul’da oturduğum evi, iki güzel, iki üstün vasıflı dostumun yardımıyla aldım. Ankara’ya döner dönmez emekliliğimi istedim. Aldığım ikramiye üzerine, karımın ve çocuklarımın bütün altınlarını satarak 500 bin liraya tamamladım. Ve iki ay sonra Enver Ağabeyin özel kalemine bir mektupla 500 bin lirayı bıraktım. Teşekkür mektubumda dedim ki: "Enver Ağabey! Ben de, karım da, çocuklarım da size ebediyyen minnettarız! Bin defa teşekkür ederiz!" 
O da, parayı aldığına dair bana bir mektup gönderdi. Sadece bana değil binlerce kişiye ağabeylik, babalık yapmıştı. Yaşadığımız müddetçe ona duacı olacağız! 

Yavuz Bülent Bakiler (Türkiye / 24 Şubat 2013, Pazar)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir