Gün batacak, ve ben umursamayacağım!
Ne mümkün?
Gün batıyor, umurunda bile olmuyor bazılarının…
Hayret!
Sıvaları dökülmüş bahçe duvarları üstünde yürüyen kediler gibi yürüyorlar sadece;
..dümdüz kuyruklarını peşlerinden sürükleyerek!
…..
Gün batıyor, dönüp bakmıyorlar bile…
Ve hatta bilmiyorlar nasıl serildiğini gündüzün, yere!
Gün batacak…
Ve ben yine, umursayacağım…
Gün batımı umurunda olanları bulacağım…
Kimse bilmez;
Kanatları ıslanmış bir kelebek gibi titrerken gün Moda koyunda, ortalık sen kokar!
…..
Kimse görmez;
Boynundan çekilmiş bir ipek mendil olur sanki her ağacın her yaprağı…
…..
Kimse duymaz;
Mekân bir başka mekâna; zaman bir başka zamana; cân canâna tebdîl ederken, şu arka bahçeden duyulmaya başlar yine aynı tamburun sesi…
Ara sıra öksüren ve çizilmiş plaklar gibi titreyen o ses, eski bir delikanlıdan gelir;
..sanırım ellili yıllardan kalma!..
Ağaçların arasından Fenerbahçe burnu görünür…
Ağaçların arasından yıldızımız görünür…
Ağaçların arasından;
..biz görünmeyiz!
…..
Sahildeki düzlüğe önce topraklar yuvarlanır. Ardından biz ineriz, yuvarlanırcasına; nasıl duracağımızı bilmeden!
Yürüyenler yolumuzdan çekilirken denize kadar koşarız…
Deniz ki, yıldızla dolacaktır birazdan…
Deniz ki, yakamozları gıdıklayacaktır, parıldasınlar diye!
…..
Rıhtım da, deniz de, hava da; belki sen, belki ben kokacaktır…
Gün batarken;
..ortalık biz kokacaktır!
Stop
Muammer Erkul
18 Haziran 2006 Pazar