Kızılelmam… Ve beni, benden büyük bir güçle kendine çeken, ufkun ardındaki mıknatısım…
Sen benim hep noksanım, hep eksiğim… Ve ben sensiz hep noksanım, hep eksiğim.
Yarım elmam…
Varsın… Ama, yok kadar uzakta!
Yarsın; Hem de yokken var kadar yakın…
Kınalı koçlar gibi, “bıçağına” gönderdiğim kınalı duygularım meleşiyor!..
Sanki eyleşiyor zaman…
Sanki söyleşiyor mekân…
Sanki sözleşiyor mevsimler; dolanıyorlar, sarılıyorlar üst üste…
Ve kınalı selamlarım, diyar diyar seni arıyor…
Kızılelmam; Bulunmazım, tutulmazım…
Ve kaçmaktan yorulmazım…
Gönlümde durulmazım…
Kınalı…
Al kınalı…
Ve kınalı selamlarım, diyaar diyar seni arıyor…
Dur gayrı… Beni, benden büyük bir güçle kendine çeken, ufkun ardındaki mıknatısım…
Dur gayrı…
Yoruldum;
Güneş geçti beni ve ufuk kızıla kesti!
Kızılelmam…
Zamkımsın! Kaybedersem seni…
Yahut içimden çıkarsan;
Çözülürüm…
Dökülürüm…
Serilirim Ağustos tozu gibi, sıcak yollara.
Korkarım o zaman;
Adım adım, yolcu ayaklarıyla sana doğru taşınmak zaman alır diye!..
Çözülürsem… Dökülürsem…
Ve serilirsem yollara, toz olup;
Zaman alır taşınmak…
Ve tanışmak zaman alır.
Kınalı koçlar gibi, kınalı duygularım meleşiyor!..
Kızıl kına rengindeki hançerini soksana kınına!.. Yahut son selâmımdan çıkarmasana!..
Yokken var kadar yakınsan da;
Yok kadar uzakta durmasana…
Sen benim hep noksanım, hep eksiğim…
Ve ben sensiz hep noksanım, hep eksiğim.
Yarımelmam…
Kızılelmam.
Hep noksanım, hep eksiğim;
Yarımelmam…
İhtiyacım.
İhtiyârım… Yârım…
Yarım.
Kızılelmam.
Dur gayrı, yoruldum… Bulunmazım, tutulmazım ve gönlümde durulmazım.
Dur gayrı…
Yoruldum; güneş geçti beni ve ufuk kınalandı!..
Bıraktığım izden yollar kınalandı!..
Ben… Bu “kınalısevda” nerdeyse kanatlandı!
Duy gayrı…
Ve dur gayrı;
Kınalı, al kınalı…
Ve kınalı selâmlarım diyaar diyar seni arıyor…
Stop
Muammer Erkul
04 Mayıs 1999 Salı