Kod adı, ne?..[30 Ağustos 2007 Perşembe]

(Bugün makara günü. Sarın siz de sarabildiğiniz kadar… Ayrıca ben bunları yazdım ama, sakın siz ciddiye almayın!..)

Bugün bazı arkadaşlara “kıyak” yapayım, dedim. Belki bir gün de onlar bana yapar…
Aklına esen kitap yayınlıyor. Kitabı çıkanlardan bazısı da bana geliyor. Elinde pembe bi’şey:
“-Baaak, cici!..”
“-Ya, kardeş!.. Yayınevi sana vermiş zaten üç tane kitap, niye birini bana veriyorsun ki, ben satın alırdım”, demiyorum tabii… Her çıkan kitabı alacak olsak, darphane kurmamız lazım!..
Biz istemeden getirilen kitapları alıyoruz, sonra da yazıyoruz işte bi’şeyler…
Yıllar önce, bir arkadaşımın romanı çıktı. Aldım, okudum, en isabetli ve en haso” kritiği yaptım. Yarın sabah aradı beni;
“-Ya af buyur, dedi. Pek anlayamadım da. Soruyor herkes; sen bu kitabı övüyor musun, yoksa sövüyor musun?..”
“-Söyle onlara, iyi bişeydi yazdıklarım” dedim. O da;
“-Ha, iyi o zaman” dedi ve kapattı…
Yani ne yazdığınız pek de önemli değil aslında; yeter ki “iyi bişey” yazın!
Başka bir ağabeyimin kitapları için yazdığım yazıya ise yayıncısı alınmış, takmış beline silahı fellik fellik beni aramış, iyi ki bulamamış. Yıllar sonra karşılaştık. Ona da aynı şeyi söyledim, yani kitaplar için “iyi bir şey” yazdığımı söyledim ve izah ettim… Öpüşüp ayrıldık, dost olduk…

Bizim tarzımıza uygun değil sanırım öyle en kolay yoldan, dümdüz anlatmak: “Halime Gürbüz hanımefendinin yeni kitabı Kod Adı Simli Pembe, BKY’den çıktı. 216 sayfa, pembe kapaklı…”
Bu mudur yani?.. Nedir ki bu?.. Ben böyle bir cümle okusam, acaba gidip alır mıyım bu kitabı? Tabii ki hayır!..
Neden gidip almam? Çünkü benim için kitabı bulmak kolay:
“-Aloo, sayın yazar, bir aydır gazeteye gelip alamadım ama gezmelerden yeni döndüm de onniçün. Kimin çekmecesindeydi şu pembe kitap? Ha, Ömer Faruk’un… Tamam tamam kırıyoruz şimdi kilidini, kendi gitmiş de akşam servisiyle!..”

Kitabın baş sayfasında bir not: “Muammer Erkul Bey’e Pemboş Production Sunar. Altında isim ve tarih var ama imza yok… Neden peki? Bu yaşa (genç yaşa yani) gelmiş bir kız kurusu (kendi ifadesi) hanımın, henüz imzasını belirlememiş olma ihtimali var mı? Bilmem ki, sormak lazım. Sormak lazım ama; muharrire hanım ile çok samimiyizdir de, zât-ı şâhânelerine hitâb ederken “siz” demezsem iki ay maillerime bile cevap vermez. Kapris mi? O da ne? Sadece “bazı dostları tanıyamama” olarak tezahür eden bir geçici hafıza kaybı!.. Onun için usturuplu sormak lazım:
“Efendim, niye imza atmadınız acaba bu kitaba?”
“Kopya edersiniz” diye!..
Öhhü öhh köhköh; tam da çayımı yutuyordum!.. Abicim ya, biz kopya edecek olsak kitabın “kendisini” kopya ederdik, değil mi?.. Kitabı kopya etsek bu en çirkin resminizi koymazdık buraya! Hem ne bu zemin pembesinin içindeki kelebekler sopa gibi, biri de logonun altına girmiş… O balo gözlüğü de ne anlama geliyorsa? Bari üç boyutlu film gözlüğü olsaydı, yazıların derinliği var, anlamı çıkardı…

Biz demiştik… “Ne yapın edin de, bu yazıları kitap olarak bastırın” demiştik VIP salonundaki yemekte. Bana, kedisi Sia gibi bakmış ve “ben yazar değilim ki” demişti… Ne oldu şimdi? Üç sene geçti aradan veya üç sene ziyan oldu ve en sonunda bizim dediğimize gelip dayandı zaman… Buyurun, görün; kitaplarını imzalamak için kaşe siparişi vermiş arkadaş, eli yorulmasın diye!..
Bir mizahî kişiyse; “hanım yazarların kitaplarını, ancak diğer hanım yazarların kitapları ile kıyaslamak lazım, süpermarketlerde bile onları hep yan yana koyuyorlar” dedi… Dikkat ettim, haklıydı sanki. Ve hatta sanırım bizim oradaki markette sıraya bile koymuşlar haksızlık olmasın diye; her gün bir başka hanım yazarın kitabını üstteki rafa çıkarıp, dönüşümü sağlıyorlarmış, yoluşmasınlar diye; ama “ben marketteki çocuğun yalancısıyım”, diyeyim de sıyrılayım aradan!..
Şu, simli kitap… Bu, kurdeleli kitap… Birinin de kapağının kenarında küpe takmışlar promosyon olarak, bildiğin küpe… Yani var ya, şu hanımların işine de akıl yettirmek zor!
…..
Yıllar önce, şimdi bu satırları okuyabilenlerin bir kısmı henüz kendi burunlarını silmek için annelerinden yardım görürken… Yani bu köşe başladığında, halam bana;
“Nerden buluyorsun da yazıyorsun her gün bu kadar yalanı yavruuum” diye sorardı…
“Bilmem, derdim ben de. Yazıyorum işte!”

Velhasıl, “Kod Adı Simli Pembe” isimli kitap, emsalleri arasında en iyisidir; çünkü diğerlerini okumadım… Ama, okuyanlar da benimle aynı fikirde. İnanmayan kitabın yazarı Halime Gürbüz’e sorsun; tabii ki BKY (Babıali Kültür Yayıncılığı)’den aldığı kitabı imzalatmak için yanına gittiğinde!..
Ben iyi reklâm yaparım, malum; eski mesleğim!

Stop
Muammer Erkul
30 Ağustos 2007 Perşembe

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir