Herkesin her lafı her yerde söyleyemeyeceğini bilen biriyiz… Söylenmesi yasak olanları söylemeye çalışarak üç gün efelik taslamanın da yiğitlik olmadığına inanırız!.. Ama merak ederiz;
Bu ülkede Balzac acaba kaç defa SADELEŞTİ?..
Anton Çehov acaba kaç defa SADELEŞTİ?.. Andre Gide acaba acaba kaç defa SADELEŞTİ?.. Alphonse Daudet acaba kaç defa SADELEŞTİ?..
"-Takdir edersiniz ki, bunca sadeleşmenin ardından geriye kalan da; SÂDE LEŞ’Tİ!.." demez miydi acaba, bu eser sahipleri, görebilselerdi eğer kendi eserlerini?..
Beyaz bir duvardaki at sineğini kolayca görmek mümkün mü sizce?.. Yıllardan beri düşünüp dururdum da, sonunda galiba şunu anladım:
Romancı Honore de Balzac 1799’da Fransa’da doğmuş. Bedeni 1850 senesinde ölmüş, ama 150 kadar eseri, 150 senedir "turp" gibi!..
Eserlerinin neredeyse tamamı, neredeyse dünyanın bütün dillerine çevrilmiş… İngilizler 150 sene önce Fransızca’dan çevirdikleri eserlerini okuyorlar Balzac’ın… Almanlar, İtalyanlar, Ruslar… Sonra Şili’liler, Güney Afrika’lılar, Kuzey Kore’liler… Amerikan Kızılderilileri, ve Pigmeler, ve Aborjinler; yazıldığı, tercüme edildiği, eser ellerine geçtiği zamandan beri okuyorlar anlıyorlar… Sonra gene okuyorlar, gene anlıyorlar… Çocukları okuyor, onlar da anlıyor, torunları okuyor onlar bile anlıyor… Torunlarının çocukları ve torunlarının torunları okuyor onlar da anlıyor… Ve hatta onlar, dedelerinin dedelerinin Balzac hakkında yazdıkları yorumları okuyor, ve onu bile anlıyorlar. İster inanın, ister inanmayın!..
Bu ülkede ise; hiçbir kuşak bir önceki kuşak için… Hatta küçük kardeşler kendi abileri zamanında sadeleştirilmiş olan Vadideki Zambak’ı anlamıyor!..
Eee, sebebi ne?..
Ne olacak, sebebi besbelli: BALZAC MANYAK!..
Bu alçak Fransız keşfettiği öyle bir dil ile yazmış ki; Çin’den Kanada’ya, Ekvator çıplaklarından Eskimolara kadar herkesin, hem de her dönem anladığı eserlerini, bizde; baba oğluna miras bırakamıyor!.. Çünkü yazı okunamaz, okunsa anlaşılamaz duruma geliyor!.. Çünkü yeniden ve yeniden ve yeniden ve yeniden SADELEŞTİRİLMESİ gerekiyor!..
Sonunda Balzac’ın romanlarını PTT basacak, hatıra pulu olarak;
Yakın zamanda, bütün ihtiyaçlarımızı üç-beş kelimeyle ifade edilebilmeye başladığımızda, kargalar gibi!..
Gak: Acıktım, Guk: Susadım, Gok: Kakam geldi!..
Ve bazıları rahatlayacak sanırım sonunda; Türkçemiz, işte böyle bir kuş diline, yani üç kelime ve dokuz harfe "sadeleştiği" zaman!..
Niye anlattım ki bunları?.. Hiç, işte!.. Geçenlerde sıradan bir anket daha yapılmış gene… Bilmem kaç tane liseye, Balzac’ın Vadideki Zambak isimli eserinden örnek sayfalar göndermişler gene… Ve görmüşler ki; öğrenciler okuduklarını anlayamıyor gene… Ve karar vermişler; Balzac’ı sadeleştiriyorlarmış gene!..
"Okuyucusunun kendi edebî seviyesine yükselmesini" özleyen Balzac, eserlerinin bir gün; mezralardaki kıl çadırlarından çıkmamış, ve belki kitapla bile tanışmamış insanların kelimelerine SADELEŞECEĞİNİ bilseydi, o kalemini kulağına sokmaz mıydı sizce?..
…..
Artık bu dil bilmez kitapları alma değil, (film cd’si gibi) "kiralama" vaktidir!..
Artık bu kitaplarda anlatılanlara değil, bu kitapların yazıldığı dil için ağlama vaktidir!..
Stop
Muammer Erkul
03 Mayıs 2002 Cuma