Yolcusun!.
Üç adam yol tarif etmiş sana…
Elbette iyi insanlar, elbette seveceksin doğru sözü söyleyenleri, doğru adresi gösterenleri; ..parmaklarının hizasında “Sultan” ve işaret ettikleri istikamette “saray” olduğu için!..
Sen şimdi uçaktasın; ama seni havalimanına getiren vasıtayı sayıklıyorsun!
Kayık değil kıymetli olan… Kıymetli olan; o kayığın seni karşıya geçirmesi… Minibüs değil, otobüs değil, servis aracı değil değerli olan… Onları değerli kılan; tâlibi matlûba, yolcuyu uçağa yetiştirmeleri… Uçak da değil değerli olan. Karga da uçuyor, görmüyor musun? Uçağın kıymeti; yolcuları daha da hızlı kavuşturuyor olması!..
Demek ki, kıymet; aşılması gereken yolun aşılmasında… Vasıtanın değeri, varılacak adrese vardırıyor olmasında!
Yolunu çizen kılavuzların sakalında, sarığında, kaftanında, kokusunda değil; keramet, istikamette!..
Ahh, anlasan! Ah, anladığını itiraf etsen!
Fırtınalı havada, dalgaların arasına yürüyüp, iki eğri kürekle; Hüdayi Yolu’ndan geçerek, seni Sultanahmet’e yetiştiren eğreti kayık mı daha kıymetlidir… Yoksa, şu süslü gemi mi; hani adı-şânı olan, konforu-lüksü olan, fakat açıldığı denizlerde şaşırıp yolunu bulamayan?..
Bir gün sana gelen zarfın içinden hediye çıktı, büyük ikramiye çıktı, hazine anahtarı çıktı hatta, ama orada yazan adrese doğru yürümen şartıyla…
Sen ise, sana ferman getirene âşık olmaya çalışıyorsun! Seyisin cepkenini, kayıkçının paltosunu, şoförün muavinin yüzünü gözünü sayıklıyorsun! Bu nasıl şaşkınlık, ki; seni Sultanın sarayına taşımakla görevli hizmetkârlara gönül kaptırıyorsun?..
Ya baktığın saray değil ve gördüğün Sultan değil; ki gözün kamaşmıyor! Ya ettiğin hak değil!..
Aldığın adres doğru ise, neden yürümüyorsun; da sana adresi verenlerin gölgesinde bekliyor, pinekliyorsun?.. Yok, adres doğru değilse; seni yanlışa yönlendirenlerin izinde dolanarak niye onları kıymetlendiriyorsun?
Müjde; müjdeyi aldığın yer değildir, müjdeyi veren kişi değildir, müjdeyi aldığın zaman değildir…
Aldığın müjdeye doğru yürüyeceksin!
Yürümeden yol bitmez!
Ayağından, toprağa çakarsan kendini; zaman geçmeyecek mi?..
İnsan, çivisine takıldığı köprüde kalmak için böyle uğraşır mı?.. Ucu çıkmış bir yırtıcı çivi eteğine takılınca köprünün sana tutulduğunu sanmak… Ya da köprüye minnet duyarak üzerine oturmak; ona ve yola ve yolculara ihanettir ve yazıktır ve ziyandır!
Gördüğün, gördüğün yerde kalsın, bırak…
Geçtiğin yolları bir yumak edip sarman mümkün bile olsaydı; ne bunları koyacak heyben var, ne taşıyacak sırtın!
Hadi, sök ayağının çivisini çaktığın yerden…
Yolcusun, yoluna git!..
Stop
Muammer Erkul
19 Ekim 2007 Cuma