Seksenli yıllardı, Gazetemizin Erzurum Bürosunda çalışırken yan odada bir kanepe üzerinde dinlenen rahmetli Sırı Amca ağlayarak içeri girdi. Boş bir sandalyeye ilişip başı önüne eğik gözlerini silerek anlattı!
Rüyaya dalmışım ağabey, eyle tanınmadık bir yer, bir oda içinde garip kalmış oturuyorum. Alvarlı Efe’nin kasidesini okuyorum ama gözümde kapıda,
Beni benden cüda kılsan, n’olur ya Rab,
Hak yoluna feda kılsan, n’olur ya Rab,
Yağmaya versen varımı, namus u kibri ü arımı
Günde göstersen yârimi, n’olur ya Rab, n’olur ya Rab,
Birden kapı açıldı, Enver Ağabey gülüp salınarak içeri girdi, kollarını açarak
“geldim dede geldim…” dedi. Kokusunu hâlâ alıyorum!
Dara düşen gökte uçan kuştan medet umar, gözü kapıda olur.
Enver Abi dara düşenlerin imdatçısıydı.
Başınızı Enver abinin kucağında, onu ellerini açmış hem dua edip hem ağladığını, kor gibi gözlerinden düşen gözyaşlarının yüzünüzdeki kana karıştığını düşünün.
Hayali bile insanı parçalayan bu görüntüyü ben yaşadım.
Ölüm ile hayat arası ince bir çizgide 98 Kasımında morg ile yoğun bakım arası bir yerde parça pırtık bir sedyede yatarken üzerime eğilen Dr. Hikmet Hasıripi’nin “ Abi şimdi Enver Abi gelecek sakın heyecanlanma!” dedi.
Heyecanlanmak ne kelime, kırık bel, kopuk kolla ayağa kalkmaya çalışıyorum.
Daha nerede olduğumu bile fark etmemişken Enver Abimi başucumda dua ederken buldum.
Bir süre sonra görüştüğümüzde,
“Aklım sizde kaldı, ne yana baksam sizi sedyede görüyorum, yaktın beni!” demişti.
Hatırasında hep sedyede kaldık.
Yanma sırası şimdi bizde
A. Hikmet Köksal
heberkuşağı.com / 02 Mart 2013