Rahmetli Enver Ören Ağabeyimizle Türkiye Gazetesi ve daha sonra kuruluşunda Dış Haberler Müdürlüğü ve Açık Oturum programları yapımcısı olarak görev yaptığım 20 yıla yakın zaman içinde çok yakın mesai içinde olmanın bahtiyarlığı bize de nasip olmuştu.
Türkiye Gazetesi, 7000-7500 adet ancak satabilen bir akşam gazetesi iken kısa zamanda ve ülkenin basın için aleyhte gelişen şartlarına rağmen Enver Ağabeyimizin dirayetli, düzenli ve samimi, imanlı ve inançlı duruşu sayesinde Türkiye’nin en büyük ve en çok satan gazetesi hâline gelmişti.
Türkiye Gazetesi özellikleri itibariyle ve tirajının düşük olması sebebiyle ilk yıllarda fazlaca reklam ve ilan geliri olmayan bir gazeteydi. Gün geldi yüksek tirajları yakaladı ama yine de hakkı olan ilan ve reklam verilmiyordu.
Hatta elden dağıtımı yapılan ve yüzbinlerce abonesi bulunan bir gazete olmasına rağmen birçok resmî ve özel kuruluş gazetemize reklam vermiyordu! Tirajı bizden kat kat daha düşük olan ve yayın ilkeleri açısından aklı başında kimsenin onaylayamayacağı bazı gazeteler hem devlet ve hem de özel sektör tarafından besleniyordu. Bizler ise Türkiye Gazetesi’nin yetkilileri olarak bazı kapılarda hor görülüyor, tepeden bakılan gazeteciler olarak nefsimize ağır gelen muamelelere tâbi tutuluyorduk!
Enver Ağabeyimiz bu durumların hepsini biliyor, hiçbir zaman bizlerin moralinin bozulmaması için her gün ve her an bizlere olumlu nasihatlerde bulunuyordu.
O yıllarda çok ağır zulümlere bile uğradığımız oldu! Ama Enver Ağabeyimizin şefkati, hamiliği ve fedakârca desteği, bizleri perişan etmedi.
Tam o büyüme yıllarında değişik yayınlar yapmak, değişik mevkuteler çıkarmak gibi planlı hedeflerimizi de hayata geçiriyorduk.
Bir gün ülkemizin büyük iş adamlarından Musevi Cefi Kamhi beyle görüşmeye gittim. Hâl hatır sorduktan sonra bana "Bak Hüseyinciğim! Siz ağzınızla kuş tutsanız Türkiye Gazetesine bazı kuruluşlar ilan ve reklam vermezler… Bu gerçeği kabul edin!" dedi.
Cefi Kamhi, Profilo Holdingin sahibi Jak Kamhi gibi önemli bir sanayicinin oğlu idi ve akıllı bir insandı. Doğru söylüyordu. Durumu kavramıştı çünkü.
Ben de ona sordum:
"-Peki arkadaş Türkiye Gazetesi’ne reklam vermeyeceğinizi anladık! Siz ne zaman ve nasıl bir hizmet beklersiniz? Sizin şirketlerinizin ve mamullerinizin reklamını nasıl alabiliriz?"
Cefi Kamhi, masasının üzerinde duran ve kendi firmalarının tam sayfa reklamı olan bir yabancı dergiyi elime uzattı. Sonra da dedi ki:
"- Bak işte böyle bir yayın çıkarırsanız ben de ilan veririm, başkaları da verir… Türkiye’nin dışarıya açılma çabalarına katkı veren bir yayın yapın, gel herkesten önce ben destekleyeceğim! "
Elime verdiği dergi Avrupa’da yayımlanan bir dergi idi. Adı da "Made in Europe…"
Dergini her tarafı reklamla doluydu. Avrupa’nın en büyük firmalarının reklamı vardı. Belli ki tüm Avrupa’ya ve dünyaya dağıtılıyordu. Bizim böyle bir derginin kâğıdını alabilecek, masraflarına verecek paramız olmadığı gibi, o günün teknik imkânları da böyle bir yayını hazırlamamıza müsait değildi.
Cefi Bey’in yanından ayrıldım. Dergi elimde, Rahmetli Enver Ağabey’in yanına gittim. Hiçbir şey söylemeden dergiyi ellerine verdim. O, bu dergiyi dikkatlice inceledi ve bana dönüp " Bak gördün mü elin oğlu neler başarıyor?" dediler.
Bunu Cefi Kamhi’den aldığımı ve onun tavsiyelerini anlattım. Güzel gözlerinden âdeta heyecan fışkırdı!
"-Bak Allah’ın Kulu, biz de ‘Made in Turkey’ isimli bir gazete çıkaralım. İngilizce yayınlayalım. Bak o zaman nasıl ilan alacaksınız" dedi.
Ayrıca bize ağır bir görev yükleyerek "Bu gazeteyi sen hazırlayacaksın. İlanlarını sen toplayacaksın, gazetemize katkısını sen sağlayacaksın. Diğer üniteler her türlü çalışmana yardımcı olacak" dediler.
Özetle dünyanın en zor işlerinden birisine görevlendirilmiştim. Gece gündüz çalışıp kapı kapı dolaştım. “Made in Turkey” isimli gazetenin ilk nüshası hatırı sayılır bir reklam geliri sağladı. İkinci üçüncü ve müteakip sayıları daha çok ilan ve reklam almaya başladı.
Enver Ağabeyimiz, " Bu gazetenin baskı adedi çok olsun, bu gazete bütün dünyaya dağıtılsın, gelirinin tamamı posta masrafına ve diğer masraflara gitsin, hiç önemli değil, yeter ki başarılı olunsun. Memleketimizi her yönden tanıtan yazılar da kullanılsın. Türkiye’ye yapılacak en önemli hizmettir bu" diyordu.
Gün geldi, bu İngilizce Ekonomi gazetesi çeşitli ülkelerde düzenlenen tüm fuarlarda Türk ekonomisini ve Türk Firmalarını tanıtan bir yayın hâline geldi. Sayfa adedini çoğalttık. Tayvan’dan Finlandiya’ya, Avusturya’dan Irak’a ve Suriye’ye, Körfez ülkelerinden Güney Kore’ye kadar birçok ülkeye özel ilaveler yayınlayıp o ülkelerin dev kuruluşlarından reklamlar aldık. Türkiye’ye döviz kazandırmaya da başladık.
Güney Kore’de 1982 yılında "SİTRA-82" fuarına bile özel ilave ile gidip fuarda gazetemizi dağıttık. Bu meşakkatli mesailerden Kore’deki asıl dönüşü, Asya Motor Firması’nın Türkiye Distribütörlüğünü almaya kadar götürdük.
Türkiye Gazetesi İhlas A.Ş. olmuştu… Firmamız, KİA otomobillerinin ithalatını yaptı.
İhlas büyüyor, hizmetleri Enver Ağabeyimizin dâhiyane fikirleri, desteği ve yönlendirmesiyle hak ettiği yere tırmanıyordu.
İnşaallah yazımıza daha sonra devam edeceğiz.
Haberkuşağı / 26 Şubat 2013