Enver Abi’li hatıralar (Hüseyin Tanrıkulu – Enver Ören Ağabeyimizin ardından… (2)

Geçen Cuma günü ( 23 Şubat 2013 ) Rahmeti Rahman’a kavuşan Büyük İnsan Enver Ören Ağabeyimizle geçen zorlu bir 20 yıla sığdırdığımız hatıralarımıza devam edeceğiz efendim.

Türkiye Gazetesi’nde idari statüsü bir yedek Subay adayı asker gibi, ama profesyonel gazeteci olarak göreve başladığımda gazetecilikten benim düşündüğüm anlamda anlayan merhum Enver Ağabey dışında iki kişi daha yoktu.

Profesyonel anlamda her işe bizzat nezaret ediyorlar, gazetenin günlük manşetlerini ve haber başlıklarını bile tek tek kendileri inceleyerek yayına hazırlıyorlardı.

Gazetedeki idari duruma gelince: Çalışan az sayıda personel yanında onlarca gönüllü arkadaş hizmet için koşuyorlardı. Bu fahri hizmet erleri gündüz herhangi bir kurumda ya da başka başka işyerinde çalışıyor, akşam olunca da gazeteye gelip geç vakitlere kadar çeşitli konularda hizmet veriyor, katkı sağlıyorlardı.

O tarihlerde bu çapta bir küçük gazetede personele diğer gazetelerin verdiği maaştan daha çok maaş veren tek patron Enver Ağabeyimizdi. Ayrıca isterse tatile rastlasın personelin maaşını ayın birinde öğleden önce mutlaka zarflar içinde takdim ettirirdi. Personel arasında ücret adaletsizliği anlamında hiçbir duruma meydan bırakmazdı. Hatta kendisine daha yakın gördüğü arkadaşlarımıza diğerlerinden daha az maaş verirdi. Ama mutlaka hak ettiği parayı verirdi.

Gazetecilik konusunda benim Enver Ağabeyimize rağmen birilerine bir şeyler öğretme iddiasında olmam ve çalışanların nefsine zor gelecek ölçüsüz bir tavır içinde bulunmam ahlakımda olmayan, profesyonelliğe saygımın sebebiyle de asla onaylamadığım bir husus idi. Enver Ağabey de bunun pek ala farkında idi.

Çok az tirajı olan bu gazeteye hangi haberi yapıp getirirseniz,  Enver Ağabey’den başka haberin kıymetini takdir edebilecek bir üst yönetim kadrosu yoktu.

Kendilerinin bilgisine sunulmayan bir haber çalışmasından da haberdar olması mümkün değildi.

Allah gani gani rahmet eylesin, o zaman sorumlu Yazı İşleri  Müdürü, Enver Ağabey’in güvendiği ama profesyonel mesleği Ziraat Teknisyenliği olan bir ağabeyimizdi.

Babı Ali’de yetişmiş birisi değildi. Hangi haberi yaparsanız yapın, illa ki bunların üç tanesinden ikisini değerlendirme hatası sebebiyle çöpe atıyordu.

Bu hâl birkaç ay devam etti. Tabii ki sıkılmaya başlamıştım. Bu durumu Enver Ağabeyimize de arz edemiyordum. Zira arkadaşların birbiri hakkında şikâyetçi olmasına çok üzülüyor ve tepki gösterebiliyordu. Bunu iyi keşfetmiştim.

Bir seferinde çok önemli bir haber getirip Müdürümüzün masasına koydum. Haberin Başlığı: "RUSLAR, AFGANİSTAN’A GİRMEYE HAZIRLANIYOR" idi.

Bu haberi bir önceki gece yarısı saat 03.00 sıralarında BBC’nin bir yorum haberini dinledikten sonra geliştirip yazmıştım. Sabah erkenden de Yazıişleri Müdürümüze takdim ettim. Olayı da detaylı olarak değerlendirdim. Beni dinledi ve aynen şu cevabı verdi:

"- Sen bizi aptal mı zannediyorsun. Böyle saçma haber olur mu? Nasıl girecekmiş Ruslar, Afganistan’a?"

Yazdığım iki sayfalık dokümanter haberi yırtıp çöpe attı. Bana çok büyük bir hakaret olan ve mesleki onurumu kırıcı bir davranış olarak nefsime ağır gelen bu olaya çok ama çok üzüldüm.

Ertesi gün izin günümdü. Üzülerek evde yattım. Bir yere çıkmadım. Canım çok sıkılmıştı bu işe…

O devirde Anadolu Ajansı da bu konuda bir haber servise koymamıştı.  Türkiye basını bu Sovyet müdahale niyetine dair hızla gelişen durumu görememişti.

Ertesi gün, yani benim haberimin çöpe atıldığı günün ertesinde akşam saatlerinde  Sovyet Ordusunun Afganistan’ı işgale başladığı tüm dünyaya duyurulmuş oldu.

Bu haberin Anadolu Ajansı’ndan geliş saati gazetenin baskı saatinden hemen önceye rastlamış, gerekli değişiklik yapılmamış ve haber atlanmıştı.

Çok iyi bir gazeteci olan Enver Ağabey bu haberin neden değerlendirilip gazetede yer almadığını, daha doğrusu kendisinin bile bu konuda neden bilgi sahibi olmadığını soruşturur. Tatmin edici bir cevap alamayınca hayli üzülür.

Enver Ağabey beni çağırdı. Gülücükler eksik olmayan yüzünde  büyük bir üzüntü vardı. Bana, " Hüseyinciğim neden bu haberi atladınız kardeşim. Siz tecrübeli bir arkadaşımızsınız. Bütün gazetelerde sürmanşet bizde yok!"

Artık benim olanları Müdürümüzün de mevcut olduğu bu hesap verme toplantısında açıklamamın uygun olacağını düşünerek kendilerine şöyle dedim:

"- Efendim daha Türk basınında bu gelişmenin olacağından kimsenin haberi yokken, yani işgalden bir gün önce sabah erkenden haberini yazıp Müdürümüze takdim ettim. Kaynağını falan da haberde belirttim. Ama yırtıp çöpe attılar. Bir gün sonra da işgal başladı!" dedim.

Rahmetli Enver Ağabeyimiz dehşete düştü.

Müdürümüze sordu: Doğru mu anlatılanlar?

Yazıişleri Müdürümüz "Evet efendim. Maalesef ben tahmin edemedim. İhtimal vermedim. Hayali yazılmış gibi geldi bana. O sebeple bu haberi kullanıp size arz etmeyi de uygun görmedim!"

Enver Ağabey, gelin benimle dedi ve önümüze düşüp gazetenin Yazıişleri binasının bulunduğu Güle Güle Apartmanına  Müdürümüzün odasına geldi. Müdürümüze dedi ki,

 "- Burada Hüseyin Bey oturacak artık. Sen bitişikteki odaya geç. Gazetecilik böyle sorumsuzca haber atlamaya mani bir iştir. Eğer çöpe attığın o haberi yayınlamış olsaydın, Türkiye Gazetesi Türkiye’nin gündeminde bir bomba haberi yayımlamış olacaktı. Bırakın bunu, siz Anadolu Ajansı’nın verdiği haberi de değerlendirememiş ve sayfaya koyup bana getirmemişsiniz. Böyle bir şey inşaallah tekerrür etmez."

Bu oda tahsisi işi benim başımı çok ağrıttı. Enver Ağabey Yazıişleri Müdürünü Dağıtım işlerini tedvire görevlendirdi. Biz diğer arkadaşlarımızla hummalı bir gazetecilik çalışmasına giriştik. Başımızda Genel Yayın Müdürü Enver Ağabeyimizle her geçen gün binlerce tiraj artışı sağlayan bir yayıncılık yanında, Türkiye’de ilk defa onun eseri olan elden dağıtım ve abone sistemiyle gazete büyütme işini gerçekleştirdik.

Türkiye Gazetesi kısa zamanda Türkiye’nin en itibarlı gazetesi haline geldi. Hem de ülkemiz 12 Eylül gibi bir darbe hadisesini de Türkiye Gazetesi’nin büyümeye başladığı yıllarda yaşadı. Gazetemiz bir aralık yayın yasağı bile gördü. Askerler üzerimize geldiler. Bizi malum irticacılık ve laiklik düşmanlığı gibi kategorilerin içinde değerlendirerek yıldırmaya ve susturmaya çalıştılar.

Ama başımızda Enver Ören Ağabeyimiz gibi dirayetli, inanmış, samimi, ufku geniş, vizyoner, milliyetçi ve vatanperver bir Lider şahsiyet vardı. Bizim için artık dönmek söz konusu değildi, Türkiye Gazetesi bu ülkenin en önemli yayın organı olacaktı. Netekim bu çok rahat başarıldı.

 Enver Ağabeyimizin ardından yazacak o kadar çok şey var ki, bunları sizinle paylaşmayı yeni nesillere örnek teşkil etmesi ve Enver Ağabeyimizin iyi tanınması bakımından elzem bir çaba olarak görüyorum. O sebeple yazmaya devam edeceğiz efendim.

Haberkuşağı / 25 Şubat 2013

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir