Sebebini anlamam; bazıları mezarlıktan korkarmış!..
Hatırladığım zamanlarda içi dolmuş bütün kabirleri tanır, ve gösterilmiş olanların da tamamını bilirim neredeyse…
…..
Hoşuma gider, oturup seyretmek;
Yarı şeffaf boynuzlarını uzatmış halde mezar taşlarında kaymaya çalışan kabuklu salyangozları… Sert ve kuru taşlara serdikleri sıvı üstünde uğraşır dururlar; biraz daha kaydırmak için kendilerini, biraz daha… Halbuki iki karış ardında kurur ve kaybolur gider, arkalarında bıraktıkları yaldızlı izler!..
İki adam boyunu geçti annemin başucuna dikilen servi. Ve o gün doğan çocuklar adam boyunca oldu…
Vayyy!..
Vay ki, gene kaptırdım kolumu kızıl gülün dikenlerine…
Can kırmızı açtı kanım, tomur tomur; tenimde!..
Caaan;
Ne demek, kabristanda?..
Can, işte böyle kanar!..
Seninle kanar kabrin susuzluğuna, ve kapatır ağzını!..
Ve öyle bir susar ki;
Sanırsın, zaman bile yutuk!..
…..
İşte budur, nutku; sükûtun!..
Dinlerim;
Dinmiş ihtirasların dinlenişini, doldukları çukurlarında!..
Bu mevsim, burada, erguvan kokusu dolar hep, açılan avuçlarıma…
Usulca yüzüme sürerim…
Unuttum;
Annem mi kokardı erguvanlara, yoksa bu çiçekleri annem mi uzatıyor yukarı dal dal, bana!..
Hava açık, gök mavi, bulut yok…
Gözün neredeyse görmeyeceği yükseklikten bir uçak geçiyor; ardında kalın ve beyaz bir iz bırakarak!..
Uçak gidiyor, iz kalıyor; ama zaman, bütün izleri kemirmekte ardından…
Az sonra gök, yeni uçakların izleri için tertemiz kalacak!..
Sebebini anlamam; bazıları mezarlıktan korkarmış!..
Ben, dinlenirim kabirlerin başında.
Dinlerken kendimi;
Konuşan taşlar arasında!..
Stop
Muammer Erkul
21 Mayıs 2003 Çarşamba