ABD’nin beyninde Türk fırtınası: Altın Harfler
Boston için “ABD’nin beyni” deniliyormuş, Kenan Akın ağabeyimizin yazısından öğrendim.
Şehir, birçok üniversiteye evsahipliği yapıyor ve ülkenin bürokrat, diplomat ve hukukçu ihtiyacı buradan sağlanıyormuş.
İçlerinde öğretim üyeleri, diplomat ve işadamlarının bulunduğu kalbur üstü bine yakın ABD’li geçen Perşembe Sakıp Sabancı’yı ayakta alkışlıyor.
Ve Harward Üniversitesi Sakıp Ağa’mıza şükran plaketi veriyor…
Bu “şölen”in sebebi sanayi yahut herhangi bir iş kolundaki başarılar değil…
Bu şölen; işadamımızın “Altın Harfler” Osmanlı Hat-Resim Koleksiyonu’nun ABD’yi üçüncü defa fethedişinin onuruna tertipleniyor. Boston’daki Harward Üniversitesi Sanat Müzesi’nde, içinde 15. yy.’dan 20. y.yıla kadar uzanan döneme ait Osmanlı eserlerinin sergilenmeye başlandığı gün, Sabancı şöyle konuşuyor:
“Ben, fakir bir aileden gelen bir kişiyim. Rahmetli annem ve babam şimdi burada olsalardı da bu manzarayı görselerdi. Amerikalı dostlarımızın; Welcom the Boston (Boston’a Hoşgeldin) dediklerini görselerdi…”
“Şu anda mutluluktan uçuyorum. Güzel geçmişimizi, sanat ve kültürümüzü başkalarıyla bölüşmek, onlara göstermek ve Türk’ün başını göklere çıkaracak görevler yapmaktan dolayı çok mutluyum. Allah bunu bana nasip etti. İnşallah bir çok insan buna benzer konularda benim gibi faaliyet gösterir. Özel sergiler, müzeler ve koleksiyonlar geçmişimizin güzelliklerini gösteriyor.
Allah’a şükrediyorum ve ‘ülkeme acaba daha ne verebilirim’ diye düşünüyorum…”
Açılışta hazır bulunan Enver Ören ağabeyimizin sözleri de “noktayı” koyuyor:
“Kendilerini candan kutluyorum.”
Azmin elinden hiçbir şey kurtulmuyor.
Kurulan bu kültür köprüsü büyük öneme sahip
“Altın Harfler’e yakında bir kere daha döneriz sanıyorum. Çünkü bu önemli bir hadise…
——————————————————–
Habere bakar mısınız?
Amerika’da yapılan Jaycees’in geleneksel ve uluslararası “Yılın en başarılı on genç insanı” ödüllerinden ikisini, Türkiye’den genç girişimcilerin kazandığı duyuruldu.
Harun Güçlüsoy, soyu tükenme tehlikesi altında olan Akdeniz foklarının korunması konusunda…
Doç. Dr. Hasan Alanyalı da fen ve teknik konusundaki çalışmalarından dolayı bu ödüle layık görüldüler.
Soru: Senin adın neden böyle bir habere konu olmasın ki?.
Nihal
09-Ekim-99
10:45:41
Aslında hamsiler bayattı. Bu yüzden zehirlenme oldu. Depremden sonra biz de burda 7 kez hamsi aldık. Zehirliyor olsa biz zehirlenirdik. Halde bekletilmiş balık değildi onlar çünkü.
10-Ekim-99
00:06:09
Bu akşam hem içim tenha, hem dışım… Dehşet bir yalnızlık duygusu ağlatıyor beni… Tek sevincim İbrahim Amca’nın iyileşiyor olması.
(- O kadar da yalnız hissetme bee!.. Öyle kötü durumda olanlar gördüm ki, “ben”i bile yok!)
00:44:26
Haklı olabilirsin. Parçalanmış aile hikayeleri dinledikçe şanslı sayıyorum kendimi. Ama bu, şu anki hislerimi değiştirmiyor.
00:52:10
“Birisi olsun” diyor insan. Hani aşk tadında… Bu şartlarda dahi kendini hayal ettiren biri.
00:58:18
Biliyorum varsın ve yarsın. Biliyorum beni ve bizleri düşündüğünü. Ama biliyorum artık düşünülüyor olmakla üşüyen ellerin ısınmadığını! Sen de bil bunu…
(- Şu an üşüyorum. Zaten malum uyumuyorum, hafiften karnım aç. Gökte aynı yıldızlara bakıyoruz seninle; yalnız değilsin… Sadece orda değilim!
01:03:39
Ben de açım, ben de üşüyorum. Ama yıldızlar yok. Bakmıyorum gökyüzüne! Onların orda olmadığını görmek istemiyorum.
01:10:36
Arka taraftaki çadırlarda, elektriklerdeki aksaklık nedeniyle yangın çıktı. Hâlâ elektrik yok. Birileri oynayıp duruyor sigortayla bizi “köfte yapmaya” niyetliler gibi!
(-Ne o, koca şehrinizde bilmek isteyebileceğim haber kalmadı mı?)
23:47:11
Yok canım, olmaz olur mu? Sadece şu an meşgulüm.
(- Tuvalletteysen, çıkınca ellerini iyi yıka!..)
11-Ekim-99
00:27:40
Yo, yo… Sadece hiçbir şey olmamış gibi evimize giremez miyiz diye düşünüyordum. Yani yapamaz mıyız? Havalar çok soğudu. Artık dışarda kalınacak gibi değil.
(- Ne üstünde ve nasıl yatıyor, uyuyorsun? Nasıl ısınıyorsun?..)
00:36:23
İbrahim Amca hâlâ hastahanede ama durumu iyi… Bahsetmeye unuttuğum bir “kişi” daha var ki, o da benim cırcır (muhabbetkuşu). Deprem gecesi evden hep beraber çıktık.
00:41:37
Ve söz verdim ona, “Benim başıma ne gelirse seninkine de aynısı gelecek” diye. Çadırın içinde tahta paletler var. Üstüne de halı serdik. Babam iki de yatak aldı…
(- Deprem nasıl oldu? Bana o geceyi anlatır mısın?..)
00:46:18
Isınmak için yapacağımız tek şey battaniyeye sarılmak. Depremin o ilk anını anlatmak hâlâ zor bana. Ama ilk defa senin için deneyeceğim.
00:54:00
Uykuyla uykusuzluk arasında bir yerde, gördüğüm kâbusun etkisinden kurtulmaya çalışıyorum… Yavaşça yatağım sallanmaya başladı. Hâlâ rüyadayım sandım. Sonra şiddet…
00:59:08
Arttı. Odamdaki herşey dökülmeye başladı. Perdeyi kaldırıp dışarıya baktığımda kıyamet kopuyor sandım. İşte hepimizin sonu, dedim. Yorganı kafama çekip salevat okuma…
01:03:52
…ya başladım. Annemin uzaktan sesini duydum. Kalkın deprem oluyor, diyordu. O zaman yataktan fırlayıp kapıya koştum. Ama odamın kapısı sıkışmıştı. Açılmıyordu. Bir iki
01:08:14
zorladım, açılmadı. Annemi, abimi kapıyı açıp dışarı attım. Abim hasta, biliyorsun. Aldığı haplar yüzünden ne olduğunu anlayamadı. Fakat dışarısı çöken binalardan nefes
01:13:02
alınacak gibi değildi. Giriş kapısında beklerken içeri girip babamı aradım. Cevap yoktu! İnan ki babamın yasını o an tuttum. Dışarı çıkabildiğimizde hayrete düştüm,
01:18:24
çünkü insanlar… Bütün bunlar kaç saniyede oldu, bilmiyorum. Mahalledeki enkazlardan birinden çocuk sesi geliyordu. Saat 03:50’ydi. Ama…
01:22:59
sallantı devam ettiği için kimse birşey yapamadı. Karanlıktı da… Öğlene doğru ölüsü çıktı. Ve ben karanlıkta herhangi bir evin balkonuna baksam o çocuğun morarmış n…
(- Aralıksız devam et, sonuna kadar devam et…)
(- Nihal, hadi canım. Dinliyorum ve bekliyorum… Anlat ve bir kerecik boşalmış olsun için…)
Aradan yarım gün geçti, Nihal hâlâ cevap vermedi bana.
Stop
Muammer Erkul
12 Ekim 1999 Salı