09 Mart 2000 Perş.
Merhaba Muammer abi… Ben; …’den O. Ö. Size bir kaç defa yazı yolamıştım… Siz de 2 tanesini yayımladınız… Ben sizden bir fikir almak için bu e-mail’i yolluyorum. Fikrim şöyle…
Bir kitap hazırlamak istiyorum…(Lütfen cevap yazarken olumsuz şeyler yazmayın) Kitabımın konusu sevgi üzerine olacak inşallah… Bu kitapta; ünlü düşünürlerin, özlü sözlerini açıklamayı planlıyorum…Ve sizin de izniniz olursa… Altında sizin isminizin de olacağı STOP köşesinin birçok yazısını yazmayı düşünüyorum… Ve bu yazıların aralarına Sadık Söztutan isimli Türkiye Gazetesi yazarı olan arkadaşınızın da hikayelerini yazmak istiyorum… Bu kitapta benim yapacağım tek iş ise özlü sözleri açıklamak olacak… Nasıl açıklayacağıma gelince o da benim anlatım kabiliyetime kalmış…
Cevabını ve yorumunu bekliyorum…
Saygılarımla… Sevgiler kere sevgiler, artı gülücükler dilerim…
10 Eylül 2000 Pazar
Kitap işi ne oldu…
Özlü sözleri açıkladığın biçimiyle (bir iki örnek olarak) bana gönderebilir misin?
Sevgiyle.
11 Eylül 2000 P.tesi
Merhaba Muammer bey,
Kitap yazma işinden maalesef vazgeçtim. En önemli faktörlerden biri de sizden gelecek olan maile odaklanmam olmuştur. Kitabı bitirmeden önce biraz araştırma yaptım. Matbaaya falan uğradım masrafı 1 milyar kadar çıkarılınca ben de vazgeçtim ne başladım ne de bitirebildim. Ben de internette bir site açtım. Ve bir grup. Şimdilik grubumda 10-20 kadar üye var ama artacağına inanıyorum. Gruptan gelen mailleri okuyorum. Bu maile aslında cevap vermeyecektim. Nedendir bilmem ama sizi çok seviyordum. Uzun zamandır yazılarınızı da okuyamıyorum. Bilmem; belki de bir soruya 6 ay sonra cevap geldiği içindir…
11 Eylül 2000 P.tesi
Peki O… Bey,
Siz bilirsiniz…
Sizden bana Ocak, Şubat ve Mart aylarında birer tane mail gelmiş ve ben bunların ikisini yayınlamışım ve birine de geç-meç cevap vermişim ki, aslında onun cevabını daha önce almadığınızı da sizin şimdi bana göndermiş olduğunuz bu sitem tüten mektubunuzdan öğrendim. Yani onu da cevapladığımı biliyordum…
Keşke dediğinizi yapsaydınız ve yazmasaydınız cevap… Ben o zaman derdim ki, herhalde adresini değiştirmiştir..
Şu an bu bilgisayarın içinde 1300’e yakın HENÜZ OKUNAMAMIŞ mektup dururken, SENİ ve yapmak istediğin HAYALİNİ hatırlayıp ne durumda olduğunu sorduğumuz için neredeyse sopa yiyecektik!..
Üzüldüm dersem yalan olur…
Çünkü alıştım ben bunlara…
Çünkü biliyorum ki; davulun sesi uzaktan hoş geliyor…
Halbuki bu kitap konusunda sana birşeyler yazmış olduğumu hatırlıyorum. Kitap çıkartmak da benim söz söyleyebileceğim bir konudur üstelik… Ve tahmin ediyorum ki, bir şekilde sana ulaşmadan geri geldi (belki posta kutun dolu idi o anda) ve silindi mektubun…
Ama benim anlayamadığım şu ki; aslını astarını araştırmadığın bir öfkeyi kendi içinde altı ay BÜYÜTMEYE HAKKIN VAR MIYDI?..
Bana cevap vermeyebilirsin, ama bunu iyi düşün…
Çünkü hayatın boyunca sana çok lazım olacak.
Bütün hayatında başarılar diliyorum.
Sevgiyle
11 Eylül 2000 P.tesi
Öncelikle kırmış olduğum kalbinizin tedavisi için sizden milyonlarca kez özür diliyorum. Gerçekten de hiç aslı astarı olmadan bir kuruntu yapmışım kendime. Daha mesajı yolladığım an pişman oldum, öyle bir mail yolladığıma. Sizin yüzlerce maili beklettiğinizi bilmiyordum. Bu kadar kabalığıma rağmen sizin, son mailinizin sonunda sevgiyle demeniz beni çok duygulandırdı. Gerçekten yapmış olduğunuz iş öylesine zor ki her insanın anladığı dilden konuşmasını, yazmasını biliyorsunuz. Sizi çok tebrik ediyor ve kaçırdığım yazılarınızı okumadığım için de pişmanlık duyuyorum. Sabrınız için teşekkürler. Kaleminizin hiçbir zaman durmadan hep iyiyi yazması dileğiyle, hoşçakalın…
12 Eylül 2000 Salı
İlginç bir hikâye dinlemiştim.
Anlatan dedi ki;
…..
“- Bir gün yolda giderken babama kızdım… Ama çok kızdım.
Arabadaki diğerleri mutlu ve memnundu… Bu beni daha da çok kızdırıyordu…
İlk mola yerinde bir fırsatını buldum ve bir mazeret uydurup indim arabadan…
Senin için bir sürücünün olması ne kadar güzelmiş meğer… Bunu yolun sonrasında anladım; yaya yürürken, arabalardan arabalara, kamyonlardan otobüslere koştururken… Ve bütün yükümü sırtımda taşırken… Kendi suyumu ve yiyeceğimi kendim düşünmem, bulmam gerekirken…
Döndüm sonunda eve; onlardan çook geç olarak… Ve çook yorgun olarak… Ve çook manzarayı, çook konuşmayı kaçırmış olarak…
…Ama çook da ders almış olarak…
…..
İlginç olanı; diğerlerinin, sanki benim çektiklerimden ve öğrenemediklerimden haberleri yoktu veya haberleri yokmuş gibi davranıyorlardı..
Kaybeden bendim…
Kaybeden onlar değildi!..
Kazanan ben olacaktım, eğer böyle davranmamış olsaydım;
Onların, benim kazanmam için fazladan bir çabaları, yükleri olmayacaktı… Ben asıl, onlarla birlikte olmakla kazanacaktım…
…..
Bugün babama gene kızdım…
Olsun, büyük ihtimalle onlar da bana kızıyorlardı… Ama onlar kızdıklarında arabayı terketmeyi seçmiyorlardı… Ben de bunu öğrenmiştim şimdi!..
Biraz daha büyümüştüm…
Ve biraz daha büyüyünce… Yani biraz daha öğrenince şunu da anladım ki;
Her problem konuşarak çözülebiliyor…
…..
Ve düşüncemizdeki tıkanıklıkların hemen hemen tamamına, “karşımızdakine sormadığımız için öğrenemediğimiz” küçücük, minicik tortular, çöpler sebep oluyor… Ve büyük problemlere, büyük sıkıntılara, büyük kavgalara, büyük dargınlıklara işte bu küçücük, minicik şeyler sebep oluyor…
…..
Ve, yüzde bin biliyorum ki artık;
Değmiyor!..
…..
Üstelik gözümü kapatıp kendi gururumun, kendi inadımın veya kendi yanlış anlamamın ardından yürüdüğümde zaman benim aleyhime işliyor…”
…..
Dedi.
(Not etmiştim…
İyi ki saklamışım değil mi?..)
Hadi “benden de” bir kaç satır sana:
Asıl işimiz sevgi vermek ise; bunu “benim de” yapmama, “benim de” sevgi vermeme niye şaşıyorsun ki?.. Çünkü sen de bunu yapıyorsun, diğerleri de…
Öyle değil mi?..
…..
Gerçekten; SEVGİYLE…
Muammer Erkul
(Not: Bizler… Aldığımızı verebiliriz ancak…)
Stop
Muammer Erkul
13 Eylül 2000 Çarşamba