Bayram denen gün! [21 Eylül 2007 Cuma]

Bizim öğrencilik yıllarımızda, mayıs ayının 27’nci gününe “Özgürlük ve Anayasa Bayramı” derlerdi. Bazen konuşulanları dinlerdik de neler anlatırlardı!.. Önceleri çoğumuz derslerden bir gün kaytarabildiğimiz için seviniyorduk, ama sonradan baktık ki; bu gün, bir felaketin süslü kılıfıdır, yani “bayram mayram” bahanesiyle milyonlarca vatan evladının gözü bağlanmaktadır… Uyandık! Ve olaylara şimdi baktığımız açıdan bakmaya başladık.
Aşağıdaki yazı da; rahmetli Adnan Menderes’in idamının yıldönümü olması… Onun nasıl bir devlet adamı olduğunun hatırlatılması… Çoğu zaman bir kitap, bir roman, bir ansiklopedi gibi okuduğum… Ve aşağıdaki kısmı da oradan aynen aktardığım Türkiye Takvimi’ne dikkatlerin çekilmesi gibi sebeplerle yazılmıştır…

Günün Tarihi:
17 Eylül 1961’de Demokrat Parti devri Başbakanı Adnan Menderes idam edildi. Demokrat Parti dönemine adını veren kişilerin başında olan Adnan Menderes, bu partinin de kurucularındandı. 14 Mayıs 1950 tarihinde DP’nin iktidara gelmesiyle Başbakan olmuş, 27 Mayıs 1960 ihtilâline kadar da bu görevde kalmıştı.
Yassıada Mahkemeleri’nde yargılanan Adnan Menderes, hakkında verilen cezanın Milli Birlik Komitesi’nin tasdikiyle İmralı Adası’nda asılmak sûretiyle şehit edilmiştir. İmralı Adası’nda bulunan naaşı, 17 Eylül 1990’da, Topkapı’da yaptırılan Anıt Mezar’a, devlet töreni ile nakledilmiş, itibarları devletçe iade edilmiştir.

Hatıra:
27 Mayıs 1960 ihtilâli ile kendimi siyasetin içinde buldum. Ben, o yıllarda İstanbul Hukuk Fakültesi birinci sınıf öğrencisiydim. 1959 yılında kabaran siyasî tansiyon, 1960 yılında üniversiteleri kaynayan kazan hâline getirmişti. Nümayişler yapılıyor, forumlar düzenleniyor, mitingler, yürüyüşler, boykotlar birbirini kovalıyordu. Her gün bir senaryo sahneleniyor, DP iktidarı suçlanıyordu. Meselâ, deniliyordu ki; “Üniversiteli öğrenciler toplu hâlde öldürülmüş, kıyma makinalarında doğranmış, et kombinalarının buzhanelerinde saklanmış.” Buna benzer bir sürü şâyia o günün basınında manşet haber olabiliyordu. Bu ortam, bu gidiş, 27 Mayıs ihtilâlini hazırladı. Demokrat Parti yöneticileri ve taraftarları ihtilâl yönetimince tutuklandı.
Yassıada mahkemelerini davetiye sahipleri izleyebilirdi. İsteyenler, benim gibi o dönemde, “İrtibat bürosu” olarak kullanılan Dolmabahçe Câmii’nin önünde bir gün önceden kuyruğa girerler, sabaha kadar bekler, davetlilerden arta kalan yer varsa vapura alınarak Yassıada’ya götürülürdü. Bu şartlarda 3-4 celse takip etme imkânı buldum.
Bir celsede yine Hakim Başol, on yıl Başbakanlık yapmış Menderes’i azarlıyordu. “Söyle, İskenderun’dan ve Mersin’den kayıklara yüklediğiniz silahları nereye gönderdiniz?”
Merhum Menderes cevap verdi:
“Söyleyemem Reis beyefendi, devlet sırrıdır.”
Hakim Başol öfkeyle ısrar ediyordu:
“Taraftarlarınızı silahlandırmak, iç harp çıkarmak, karşı görüşte olanları sindirerek diktatör olmak istiyormuşsun, söyle, silahları nereye gönderdin?”
İdamla yargılanan Menderes, yumuşak, zarif bir tevekkülle cevabını tekrarlıyordu:
“Devlet sırrıdır, söyleyemem Reis beyefendi.”
Kıbrıs’a diyemedi. Yunan zulmüne karşı canlarını savunan Kıbrıs Türk’üne gönderdik demedi. O, devlet sırrını kahramanca korumayı bildi. O gün devlet sırrının idam sehpasının altında dahi ifşa edilemeyeceğini öğrendim. Devlet adamlığının can pahasından daha aziz tutulduğuna şahit oldum.
Rasim Cinisli – (Erzurum Eski Milletvekili)

Stop
Muammer Erkul
21 Eylül 2007 Cuma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir