Karikatür, çizgi yoluyla; resim, renkler yoluyla; tiyatro, sahnelenen oyun yoluyla; edebiyat, yazı yoluyla bir şeyler anlatmaktır…
Hadi biraz edebiyat yapalım!
Cüneyt abimiz, süklüm püklüm bir halde yanına oturduğu Türkan ablamıza; kuyudan çekilen bir kovanın ıslak ipinin sarıldığı çıkrığınkine benzeyen sesiyle şöyle diyor:
“-Gözlerimin parlaklığı yanıltmasın sizi… Körüm!..”
Beyaz perdenin sultanı ise, bu sözü duyduğu an çakır jöne dönerek heyecanla haykırıyor:
“-Ben de körüm!..”
Ve bu replik; “DINNG” diye, bir hayret notası/şaşırma müziğiyle noktalanıyor!
Eski eşyalar, karakter oyuncularına benzer biraz. Nerde ve nasıl çalıştıracağını bilir, doğru kullanırsan; genç ve yakışıklı jönlere benzeyen rakiplerine beş çekebilirler yani!
Ama bazıları son derece gocunur, şiddetle kaçınır bu durumdan. Suratlarındaki özel çizgileriyle antika olma yolunu tutmuş eşyaları kullanmak ile; o eşyanın ilk sahibi yaşındaki biriyle gerdeğe girmeyi aynı şey sanırlar!
“Alakaya çay demle” denirdi zamanında böyle anlamsızlıklar için.
Hâlbuki böyle saplantılar; Mona Lisa’yı, o senenin modasına uygun bir Pierre Carden kıyafetle yeniden çizdirtip, eski tabloyu sobaya atmak gibi fikirleri de çekerler peşi sıra!
Bir sobanın aslî vazifesi, gelin atı gibi güzel görünmek değil; çevresini iyi ısıtmaktır, komplekse gerek yok!
Bir musluğun göreviyse açınca su akıtmaktır…
Bazıları zanneder ki; dünyada yaşayan herkes, kendisinde bir eksik gözlemekte, onun kusurunu araştırmakta…
Kibre bakar mısınız?..
Bu nasıl bir gururdur ki, deve hörgücü gibi durur da sahibinin sırtında; herkes gördüğü halde kendi sahibi görmez!
Nasıl olur da bir insan, bütün insanları meşgalesiz ve kâinatın merkezini de kendisi sanır?
Sakin olun! Kimsenin sizi düşünecek zamanı yok. Çünkü dünyadaki herkesin en az sizinki kadar işi, gücü, derdi var… Veya bırakın, eğriyi de doğruyu da konuşacak olanlar istediğini söylesin; ne ehemmiyeti olur ki bomboş kimselerin sarf edeceği sözlerin?..
Üsküdar’daki eskicide, köşeleri aşınmış ve yer yer kurtların oyduğu ahşap bir koltuk görmüştüm, ahh; alamadım!.. Kimler oturmuştu acaba bunda, kimler hangi kitapları okumuş, kimler hangi hayalleri kurmuş, kimler hangi dertlerle inlemişti acaba bunun üstünde?..
Ve son sahibi, bu koltuğu acaba niçin eskiciye satmıştı? Acaba utanç mı duyuyordu evinde böyle bir eski eşyanın görülmesinden?
Dilerim şimdi o koltuk, misafirlerini eve buyur ederken: “-Heyy, az sonra öyle şaşıracaksınız ki” diyerek çığlık çığlığa sevinen genç gönüllü birinin salonunun başköşesindedir!
Haklısınız; herkes kendi işine baksaydı ne güzel olurdu.
Fakat şu da var: İşsiz ve bomboş birilerinin benim işime bakıp durduklarını görebilecek vakti bulabiliyorsam; acaba ben de onlara mı benzemeye başlıyorum?
Bunu da iyi anlamak lazım!
…..
-Gözlerimin parlaklığı yanıltmasın sizi. Körüm!..
-Ben de körüm! “DINNG!..”
…..
Peki ya, siz?..
Stop
Muammer Erkul
25 Kasım 2005 Cuma