Bir ateş, bir şişe su ve bir koca şükür…
İki elinle birden kavrarsın onu… Ağzına dayar, havaya kaldırır ve, “lakır, lakır, lakır, lakır” içersin…
Bu suyu içerken, bu suyu içmekten başka birşey düşünmez, düşünemezsin genellikle…
İçinde bir yangın vardır…
Derinlerinde bir nokta tutuşmuştur en azından, ve senin bir an evvel bu ateş ile şişedeki suyu buluşturmaktır niyetin.
…..
Bazen bu suyun sana zarar verebileceğini bilirsin.
Seni hasta edip eve kapatabileceğini, yatağa düşürebileceğini de bilirsin…
…ama içersin!..
Susuzuğun geçinceye kadar içersin…
İçin serinleyinceye kadar içersin…
…..
Bu suyu bulabildiğine, içebildiğine şükreder;
“Ohhh!..” Dersin.
Aklıma geldi birden.
Yazı yazmanın nasıl bir şey olduğunu hep merak edenler için yazdım!..
———————————————————
Bizim çocuklarımız…
Bizim çocuklarımız söze başlarken “Efendim” diye başlıyorsa…
Bizim çocuklarımız ebeveynine, öğretmenine ve büyüklerine karşı büyük bir saygı duyuyorsa…
Bizim çocuklarımız, derslerinde nasıl başarılı olunabileceğini biliyorsa…
Bizim çocuklarımız, sosyal, aktif, atılgan ve hayatla barışık oluyorsa…
Bizim çocuklarımız yalan söylemiyor, hırsızlık yapmıyor, gıybet etmiyorsa…
Bizim çocuklarımız bir hedef, bir ideal sahibiyse…
Bizim çocuklarımız çevresinde sevilen, sempatiyle bakılan bir kişiliğe sahipse…
Bizim çocuklarımız el becerilerini ve kültürünü geliştiriyorsa…
Bizim çocuklarımız teknolojiyi yakından takip edebiliyorsa…
Bizim çocuklarımız mahalledeki diğer çocuklara “örnek” olarak gösteriliyorsa…
Bizim çocuklarımız kendine güvenen, sorumluluk sahibi olmayı becerebiliyorsa…
Bizim çocuklarımız iyiden, güzelden, doğrudan yana ise…
Bizim çocuklarımız kötülükten, çirkinlikten uzak ise…
Birşey itiraf etmenin zamanı gelmiş demektir.
…..
Bizim çocuklarımız yukarda anlatılanlara sahip ise; benim de yıllar önce kadrosunda bulunmaktan gurur duyduğum “Türkiye Çocuk Dergisi” okudukları içindir…
…..
Birşey daha itiraf etmeliyim;
Bu dergiyi, her hafta ben de çocuklardaki kadar heyecanla bekliyorum.
Biliyorum ki bu dergi girdiği evde paylaşılamıyor…
(Şu an büyükler için bir not yazıyorum:)
Neden birkaç aylığına da olsa Türkiye Çocuk Dergisi’ne abone olmayı denemiyorsunuz ki?
İnanın, çocuklarınız da “SİZİN DERGİNİZİ” kaçırıp okumaktan büyük mutluluk duyacaklar…
Dergide çocukları ilgilendiren pek çok da konu var aslında. Ammavelakin Hayvan Larus, Meraklının Köşesi, Yanlışgiller’e dikkatinizi çekmek isterim… (Bu köşelerin bazıları hediyeler de dağıtıyor.)
Ömerkoliklere duyuru: Serbest Vuruş, haftada bir gün kesmiyor, diyen yok mu aranızda?.. Derginin her sayısında gık deyinceye kadar Ömer Söztutan var!.. Sadece köşelerin ismi değişik…
Bizim sınıf…
Bizim Sınıf’ı görünce hep bizim sınıf geliyor aklıma, bir de Hababam Sınıfı… Bütün okul hatıralarım canlanıyor gözümde…
…..
Küçük hanımlar için pratik mutfak bilgileri, ev işlerini kolay yapabilmek için püf noktaları veriliyor bazı sayfalarda.
Ben bu konuları harf atlamadan okuyorum…
Niye mi?..
Ne demek “niye”?..
Bu soruyu sorsa sorsa ancak bir “bekar” sorar… Ki ona da zaten bekar olduğu için bu bilgiler lüzumludur!..
Hadii, herkes işine!..
Masallar “hasret” yahu…
Masalsız bırakmayın kendinizi.
…..
A’dan Z’ye bilgisiyar…
Bilgisayar konusunda öğrenmemiz gereken daha neler var, değil mi?..
…..
Yazar olmanın yollarından birini sizlere öğreteyim mi?..
Peki, dinleyin o zaman:
Ömrünün yarısını harcayıp ressam-karikatürist olacaksın… Sonra birdan bire bırakacaksın bu işleri ve yazmaya başlayacaksın!..
Hah işte, aynı yolu izlemek isteyenler önce Mustafa Kocabaş’ın “Karikatür Okulu”nun takipçisi olsun. Sevgili Mustafa meraklısına çizmeyi öğretiyor.
…..
Bizim çocukluğumuzun efsane adamı, usta aktör Cüneyt Arkın da yazıyor bu dergide. Doğrusu, Cüneyt abinin kaleminin bu kadar güzel olduğunu ben dahil hiçbirimiz tahmin edememiştik.
Tarihçi İsmail Yağcı, tarih kitaplarından okuyamadığımız, okullarda öğrenemediğimiz tarihi hadiseleri yazıyor. Bunlar kaçırılmayacak hikayeler. Ve çok güzel…
Bunca meşhur olmuş isimden sonra, bir de “beş sene, on sene sonra tanınacak kişilerin isimleri” var bu dergide.
Ben bu yeni isimlere hep bu gözle bakıyorum.
Biliyorum ki bizim de isimlerimiz bir derginin, bir gazetenin kıyıcığında “titreyerek tutunmaya çalışıyordu” bir zamanlar… Aynen, şu an bu satırları okuyanlardan bazılarının; günü geldiğinde, “benim şu an yazdıklarıma benzer” satırlar yazacağı gibi…
Bunun hayalini kuran var değil mi aranızda?..
Çünkü olmalı!..
Herşey bir hayalle başlıyor. Bir tek hayalle. Ve sen, ancak kendi hayaline doğru ilerliyorsun…
…..
Nerden geldik biz buraya?..
“Bizim çocuklarımız” diyerek başlamıştık yazıya değil mi?..
Bizim çocuklarımız elbette çok mühim…
Ama biz de çok mühimiz.
…..
Hadi, bugünlük de böyle olsun.
Stop
Muammer Erkul
05 Haziran 2000 Pazartesi