Denizatı [28 Ekim 2005 Cuma]

Saat kaç, bilmiyorum…
Kepenkte sıkışan farenin çabasından zordur çoğu zaman; kirpiğinin dibindeki delikten dünyaya sızmak!
Dünya… Hangisi büyük?
İçindeki mi, dışındaki mi?

Hem yazının kahrını çekeceksin, hem de bütün hallerin herkes gibi olacak!
Bu, nasıl olacak?
Yani aklına bir cümle gelecek ve sen gözünü açmayacaksın, sıcacık yatağından çıkmayacaksın, belki titreyerek klavyenin/kâğıdın başına oturmayacaksın;
Saat gecenin iki buçuğu veya sabahın beşi diye!

Yazmak, çileyi sırtında taşımaktır!
Ey, şerefli kamburum;
Süvarimsin…
Sür beni!

Koşarken çatlayan at gibi, yazarken ölmektir yazarın işi! Dileyen acır bu hâle, isteyen parmak ısırır… Çünkü, kendi terini silmeye vakit bırakmayan bir koşudur, içindeki;
…oturur görünen adamın…
Vaaaah!
Yelesine sarılmış pıtrak çalıları veya nalından düşmüş çiviler işte bu yüzden önemsiz gelir, koşana!..

Sıradanlarla normalin dışındakiler biri birinin parçası aslında…
Her taş-her kaya toprağın bir parçası; her yazar da toplumunun parçası…
Yazarsan seç bakalım: Ya toprağı tutmaya çalışacaksın; kaymasın diye… Veya eriyip, toprağa karışacaksın!
Toprağa dönüşürsen, dert biter senin için; ne rüzgâr umurunda olur, ne yağmur… Kim nereye giderse, sen de oraya gidersin…
Fakat, kendin gibi kalmayı tercih ettiğin sürece, bil ki; başında patlayacak bütün fırtınalar!..

Yazan kişi, bir denizatına da benzer gözümde…
Çünkü toplum; yani bütün insanlar, yani bütün şartlar ve yani bütün olaylar; kendi dişisi gibi binlerce yumurta doldurur onun karnına…
Artık o, bu sayısız yumurtayı teker teker ilkah edecektir içinde. Bekleyecektir olgunlaşmalarını ve tüketen, bitmez kasılmalarla; kendinin birer benzeri olan canlı yavrular doğuracaktır; biri biri ardından, denize…
Hepsi büyüyemese bile, belki birkaç yüz tanesi, belki birkaç on tanesi hayatta kalsın, kendi lisanını taşısın, kendi sözünü daha ötelere götürsün diye!
Emsali olmayan bu hâl, o denizatından ne alır, ona ne verir?
Yüz binlerce acı, ve eğer tadabilecek hâli kalmışsa bir o kadar mutluluk!

Yazmak; dertle yaşamaktır… Yazmak, çileyi sırtında taşımaktır!
Ey, şerefli kamburum; süvarimsin…
Sür beni!

Stop
Muammer Erkul
28 Ekim 2005 Cuma

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir