Enver Ören abimiz, bizleri yazmaya teşvik etmişti. Türkiye Gazetesi, gazeteden öte tam manasıyla bir mektepti. Hayatın, edebin, edebiyatın, tarihin, kulluğun, sevginin abiliğin öğrenildiği bir mektep…
Bizim Sayfa, hakikaten de bizim sayfaydı… Bizlere açıktı, bizlerin, içimizden birilerinin yazılarıyla doluyordu, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını ölçü almak şartıyla…
Sadık Söztutan’dan Ünal Bolat’a nice yazarlar bu sayfada, bu sayfanın Gençlerin Kalemi’nden köşesinde yetişti.
1978 yılıydı her hâlde… İlk yazım Bizim Sayfa’da çıktığında nasıl sevinmiştim, sanki Nobel Edebiyat Ödülün almıştım.
2004 yılıydı her hâlde… Koca Yusuf romanımız Türkiye Gazetesi’nde tefrika halinde yayınlandı, sonra da Babıali Kültür Yayıncılığı tarafından basıldı. Bu kitapla ilgili gelen e-maillerden onu sevindireceğini inandıklarımı arz ediyordum.
Bunlara verilen cevaplardan birini okuduğumda dondum kaldım. Gelen cevapta "Delice, ömrün oldukça yaz ve dua al." diyordu.
Yazmak ve dua almak… Nasıl başaracaktım?
"Emir edepten önce gelir." hükmünce yazmaya gayret ettim. Onları düşünerek yazdığımda parmakların klavyenin tuşlarında akıp gittiğini fark ettim. "Ya Rabbi. Enver ağabeyimin emrine uyarak yazmaya gayret ediyorum. Senin rızana uygun olmayan şeyler yazmaktan muhafaza et. Yazdıklarımda varsa iyilik ve güzellikleri kendimden, nefsimden bilmekten muhafaza et." dualarımla yazmaya devam ettim.
Koca Yusuf’u diğerleri takip etti. Kara Ahmet, Aliş, Beyaz Güle Alkan Düşünce, Kırkpınar, Altın Yay ve Sultanın Aslanı... Ve yazılıp da basılamayanlar…
Yazmanın ve yazdıklarının kitap haline gelmesinin, internete düşmesinin ne kadar mesuliyetli olduğunu anlayınca parmaklarım tuşlara gitmez oldu. Tek bir kelime Hakkın rızasına muhalif yazanın vay haline… Kıyamete kadar devam edecek, cezanı arttıracak bir yüz karası…
"Yaz" diyene sığınarak yazmaya, kendimizi aradan çıkarmaya çalıştık. Ama endişem devam ediyordu, ya Allahü tealanın gazabına sebep olacak bir şey yazarsam diye…
Kitaplar basıldıkça, e-mailler de gelmeye devam ediyordu. Bunlardan duaya vesile olacağına inandıklarımı Enver abiye gönderiyordum. Bir gün gelen e-maili görünce oturdum ağladım.
Enver abiden gelen e-mailde "Hizmetlerin Kıyamet’e kadar devam etsin inşaallah."diyordu. Bu nasıl duaydı, bir fani için bundan büyük müjde ve dua olur muydu? Bu e-maili okuduktan sonra yazma ile ilgili tereddüdüm azaldı. İyice anladım ki dua ve teveccühleri bizimleydi, yeter ki biz bunlara kavuşturan şartlara riayet edelim.
Enver abinin 8 Ocak 2013’teki son sohbetine katılmak nasip oldu. Bu nimete de yine yazmak sebebiyle kavuştum. Abdülhakim Arvasi Hazretleriyle Mübarek Hocamızın (kuddise sirruhüma) hayatının anlatıldığı "Hicret Gülleri" isimli roman çalışmasının bittiğini arz edince çok sevindiler ve dua ettiler.
Yüce Mevlam, O gönül ehlini anlamayı, O’nun emanetlerine bir nebze olsun sahip çıkabilmeyi, yazmamı arzuladıklarını yazabilmeyi nasip etsin…
Halil Delice (Türkiye "Hoşsada" sayfası / 18 Mart 2013 Pazartesi)