Elbette “kopelanın babası bulunmaz”mış!..
Elbette bazı şeyleri hiçbirimiz yapmayız!..
Ama bazı şeyler hep yapılır;
Bu, nasıl böyle olur, anlamam!
Çocukluğumdan beri duyar, dinler, işitirim. Eminim ki sizler de duyar, dinler, işitirsiniz. Ve bu duyulan, dinlenilen, işitilenlerin daha çoook yıllar boyunca duyulacağından, dinlenileceğinden, işitileceğinden de emin olabilirsiniz…
Ağzında bir sakız haspanın; şakkada şukkada konuşur. Konuşur da ne anlatır dersiniz?..
“Koca muhabeti”nden ballı muhabbet mi olur ki?
Peki ardından ne olur?
Konuşanın ardından başlar aslında “asıl” muhabbet…
Muhabbet kuşları, ağızlarında cakkada cukkada sakızlarıyla asıl o zaman şakımaya başlarlar, hep bir ağızdan;
Hem de, kendi yuvalarından henüz uçmadan benzer şakımalarla hayata hazırlandıkları biçimde, kendilerine benzer yeni kopyalar üretmeye devam ederek!..
Gören ne der?.. Yeni kıyafetler üzerlerinde, cici terlikler ayaklarında… Yüzlerinde allıklar, gerdanlarında kokular… Kollar geriye çekilmiş, takılar meydanda;
“Nasıl pişmanım anlatamam şekerim… Benimki son zamanlarda iyice geç gelmeye başladı.”
“Aaa, deme… Bak falancanın kocası da sapıtmıştı da, sonradan neler çıktı neler… İki gözü iki çeşme garibin.”
“Şşt, kız bırakın şimdi onları da şu tazenin anlattığı eğlenceli şeyleri dinleyin!..”
Taze gelin atar sakızı ağzına; şakkada şukkada, cakkada cukkada!..
Hiç kimsenin böyle yapmadığını bilirim. Ama bunlar da hep yapılır, değil mi?..
Hiç mi hiç anlayamam aslında; hiç kimsenin yapmadıkları nasıl hep olur?..
Gün biter… Kötü veya azgın yahut gözü dışarda kocaların eve dönüş saati yaklaşır. Muhabbet kuşları sürüsü kışkışlanmış gibi dağılır, gırtlağa kadar telaşlarla…
Okuldaki çocuklar dönmüştür; itişip kakışmaktan yırtık-sökük, toz-toprak içinde.
“Yayılmadan yap dersini çabuk. Ayağıma dolaşma, işim var!..”
Yeni kıyafetler çıkmış, cici terlikler fırlatılmıştır çoktan… Eller, ayaklar biribirine karışmaktadır.
Yıllardır kocasından bir tek gül bile almamış olan kadınların çoğu; bir güle benzemek için, bir gülü haketmek için kafa yormamıştır hiçbir zaman belki de!..
Zil çalar. Kötü, azgın, gözü dışarda yahut bilmem hangi kategoriye sokulan kocalardan bir tanesi evine girer.
Mutafaktan cazırtılar duyulmakta, yemek buharları odadan odaya dolaşmakta ve kavrulan soğan kokusu genzi tırmalamaktadır.
Evin “hanım”ı zaten kapıyı açar açmaz ocağın başına koşmuştur.
Göbeği dışarda, burnu akmış olarak kendisine doğru paytak paytak gelen ufaklığın bacağından çiş sızdığını söyleyen kocasına; “kendisinin çok meşgul olduğunu, elindekileri oracığa bırakıp çocuğun altını değiştirivermesini” de söylemiştir zaten!
Adam, sessizce, büyük çocuğun ders kitaplarının üzerinden atlayarak söyleneni yapar.
Ev son bir saat içinde süpürülmüş, toplanmış ama olmamıştır… Yemekler son bir saat içinde pişirilmiş ama olmamıştır.
Olan tek şey, kötü veya azgın yahut gözü dışarda… Belki de başka bir kategoriye sokulan koca, biri tozlu diğeri sümüklü iki çocuk ve üzerinde terli penyesiyle, kötü kokan bir kadının, kaynayan çorbadan doldurduğu tabaklarla hazırladığı sofraya oturmuştur!..
Biliyorum ki anlatılanlarla hiçbir alakan yok… “Ah bunları o okusaydı” dediğini de biliyorum… Neden bilmem ama, yine de benim içimden bunları ona değil “sana” yazmak geldi… İdare et!
Stop
Muammer Erkul
19 Mayıs 1999 Çarşamba
Çok farklı bir yorum olmuş, etkilenmedim desem yalan olur :)Düşündürücü bir yazı anlayana tabi. Teşekkür ederim tekrardan. Söylemeden edemiycem, en çok şu yazdıklarınızdan etkilendim ve de üzüldüm aynı anda bu durumda olan hemcinslerim için:
…
“Yıllardır kocasından bir tek gül bile almamış olan kadınların çoğu; bir güle benzemek için, bir gülü haketmek için kafa yormamıştır hiçbir zaman belki de!…”
…
Kafa yormamışlardır, çünkü yorsalar bile yine de bir gül alamayacaklarını bilirler de ondan :))
…
Allah her iki tarafa da yardım etsin…