Atlardan papağanlara kadar çeşitli hayvanların bulunduğu bir sirkte yangın çıktığı zaman ilk yanan hayvan hangisiymiş, biliyor musunuz?
Filler…
Birazdan, fillerin ne kadar çok ve neden “insanlara benzediğini” de öğreneceksiniz!
Bu hayvanların terbiye edildiği bir yere gittiğimizde görüyoruz ki; küçücük filler, kalın ve kocaman zincirlerle ayaklarından bağlı.
Peki ya büyük filler?
Onların ayaklarında ise incecik zincirler, pek çoğunda ipler ve hatta bazılarının iplerinin diğer ucu bir yere bağlı bile değil…
Peki, neden kaçıp gitmiyor bu koca hayvanlar?
Çünkü filler küçükken, kalın zincirlerler bağlanmış olan ayaklarını çekiyorlar, çekiyorlar, çekiyorlar; günlerce, haftalarca, aylarca, hatta yıllarca… Sonunda, ayaklarındaki bağı asla kopartamayacaklarına, ondan kurtulamayacaklarına inanıyorlar ve artık bunu denemekten vazgeçiyorlar!..
Şu “unutmayı bilmeyen” fillere benzeyen insanlar gördünüz mü hiç etrafınızda?
Daha doğrusu, acaba fillerin yanılgısı içinde olan kaç insan gördünüz şu ana kadar; aynada veya çevrenizde?..
Ayağında zincir olmadığı… Bileğindeki ipin diğer ucu da herhangi bir yere bağlı olmadığı halde kendini mahkûm hisseden… Bir yangın çıktığında kaçmayı akıl edemediği için feci şekilde yanan… Kurtarılmazsa, belki hayatını bile kaybedebilen filler gibi;
…özgür olduğu halde kendini esir hisseden kaç insan tanıdınız bugüne kadar?
Arkadaşlar!
Hadi, bugün yeni bir karar verelim…
Yürümemize engel olan, ayak bileklerimizdeki zincirin; yıllaaaar öncesinde kalan “esaret hissini” unutalım artık!..
Ve en azından, ipimizin diğer ucuna da göz atmayı akıl edebilelim artık!..
Var mısınız?
Muammer Erkul
08 Temmuz 2011 Cuma