Fıtra vermeyi öğrendiğim gün [20 Aralık 2000 Çarşamba]

Stop Köşemiz yeni yayınlanmaya başlamış…
Gazetemiz Cağaloğlu’nda…
Benimse, (mahallenin bir sokak daha Sultanahmed tarafına kalan) öğleden sonraları işlerin genellikle sıkışıp karıştığı bir reklam ajansım var…
O zamanlar fosur fosur da sigara içtiğim için, özellikle mübarek ramazan günlerinin ikindi vakitlerinde sanki canım burnuma geliyor!..
Hele… Hele bütün tahsilatların sıkıştırıldığı Cuma günleri; Aman Ya Rabbi!..
İnsanlar kapına geliyor, para yetiştiremiyorsun…
Sen alacaklarını toplayamıyorsun…
Kötü bir söz söyleyemiyorsun… Bir türlü rahatlayamıyorsun… Yani cinnete çeyrek kalıyor!..

Günlerden gene Cuma… Uzun süredir borcunu ödemeyen bir müşterim var. Bugün çok sıkışacağımı bildiğim için, kafamda bazı hesaplar yapıyor ve birkaç defa haber gönderiyorum…
Israrla ilettiğim notum şu:
“Eğer nakit olarak ödeyemezse, vadesi otuz günü geçmeyen iki ayrı çek göndersin… Eğer bunu da yapamazsa, bugünkü kilogram fiyatından hesap etsin ve kendi deposundaki kuşe kağıtların 90 gramlarından, borcunu kapatacak kadar topu yükleyip hemen bana göndersin…”
…..
İkindi vakti onun sekreteri bizim sekretere “borcun gönderildiği” notunu bırakıyor. Güzel haber!
O sıra alacağı için bizi arayanlardan iki kişiye de, yarım saat sonra gelmelerini tembih ediyorum…
Kırk dakika geçiyor, sokağın başına bir kamyonet yanaşıyor. İki hamalın, sırtlarındaki yükleriyle yaklaştıklarını görüyorum, pencereden… Hamalla geldiğine göre bunlar nakit para değil, çek de değil… İyi de bunların sırtındaki yükler kağıt toplarına da benzemiyor ki!..
Adamlar merdivenleri tırmanıyorlar, yükleri indirip soluklanıyorlar.
“Bunlar ne?..” diye soruyorum…
“Size olan borcumuz… Dolar bugünlerde oynak olduğu için kağıt göndermemiz uygun değilmiş…” diyor taşıyıcıların başındaki adam!..
“Bunlar ne, diyorum… Bu kolilerin içindekiler ne?..”
“Altı kolisi macenta boya… Kalanının tamamı da faks kağıdı!..”
İnsanın kan tepesine fırlar ya bazen!..
“Bunları hemen al ve defol, diyorum…
Bundan sonra da bütün alışverişimiz bitmiştir…”

Ben, onlardan önce atıyorum kendimi sokağa…
Hava almaya ihtiyacım var.
Rastgele yürürken, mübarek ramazan ayının bitmek üzere olduğu… Ve henüz fıtra vermediğim geliyor aklıma… Bari çıkmışken bu işi halledeyim. İyi de, kime verilebilir ki fıtra?.. Bu seneki fıtra miktarı ne kadar acaba?.. Acaba kime sorabilirim?..
Sokağın sonuna doğru K. Abi ile karşılaşıyoruz. Seviniyorum ve içim ferahlıyor biraz. Seviyorum çünkü onu… Selam verdikten sonra;
“Nereye gidiyorsun” diyor?..
“Birini bulup fıtra vermeye… Ama kime ve kaç lira vereceğimi bilmiyorum. Siz biliyor musunuz?..”
“Evet, biliyorum. Gel benimle, şu küçük mescide giderken sana anlatayım…”

Yürürken sohbet ediyoruz, anlatıyor:
…..
Dedin ki; “Kime vereceğim?..”
Evi, arabası olsa bile, (bugünkü şartlarla) 500 milyonun üstünde nakit parası veya altını-gümüşü olmayan bir Müslümana fıtranı verebilirsin…
Dedin ki; “Kaç lira vereceğim?..”
Kaç LİRA verirsen ver, fıtranı ödemiş olmaz, SADAKA vermiş olursun ve fıtra borcun yerinde durur, SİLİNMEZ!..
“Ne demek şimdi bu K. Abi?.. Başımıza iş mi çıkarıyorsunuz?.. Ben ve bütün tanıdıklarım, benim çocukluğumdan beri, KULLANDIĞIMIZ PARA ile fıtra verdik!..”
“İş çıkarmıyorum güzelim… Bütün kitaplardaki kayıt, bilgi aynıdır…
Der ki: Fıtra (fitre) olarak, ailedeki (büyük, küçük, hatta bebekler için) her kişi başına;
– 1750 gram buğday veya buğday unu verebilirsin…
– 3.5 kg (3500 gram) arpa verebilirsin…
– Yine 3.5 kilo hurma veya üzüm de verebilirsin.
– Yahut bunlardan herhangi birinin kıymeti kadar altın veya gümüş de verebilirsin.
İşte bu kadar…

“Bunlardan birini… Yani evdeki dört kişi için, üç buçuk kilodan toplam ondört kilo hurmayı taşımak her zaman kolay olmayabilir. Daha kolayı yok mu, veya bunu benim adıma bir başkası yapabilir mi?..”
“Aslında o kadar kolay ki?.. Dinle bak:
Dedin ki; “Vekalet verilebilir mi?..”
Evet. Diyelim ki baban başka bir şehirde ve sen ona telefon edip, onların fıtralarını da ödeyeceğini (veya ödediğini) söyledin, bu olur…
Ya da sen, birine (kendinin ve yakınlarının); “Şu kadar kişilik fıtramı vermek için vekilimsin” dedin… Bu da olur.
Bu işi yapmak için vekil olan şahsa, alınacak olan şeylerin parası önceden de sonra da ödenebilir…
Bundan sonra da vekil olan kişi (vekil isen sen) topladığı bütün paralarla yukarıdakilerden alıp, dinen fakir birine verir…

O gün, K. Abiye sordum; “Şimdi hemen benim fıtra paramı alır ve siz halledebilir misiniz?”
“Alırım almasına, dedi.
Ama, sen en iyisi, bu işin doğrusunu yeni öğrenmişken, kendi kendine yap ki alışasın… Beni bulamayacağın zamanlar da olacak çünkü… Bak, çarşı arka sokakta… Kuyumcular da orda. Hadi!..
Git, sor ve hallet… Sonra da bana gel, iftarı beraber yapalım, olur mu?..”
“Peki abi..” dedim. Gittim ve hallettim işimi.
…..
(Bugünkü fiyatlarla size de izah edeyim, nasıl hallettiğimi:)
Buğdayın fiyatı 250 bin lira civarında tutuyordu. Hurmanın fiyatı ise 12 milyon civarında…
Yani, bu iki rakam arasındaki bir miktarı ödemem gerekiyordu kişi başına…
Kuyumcuya girdim ve çeyrek altının fiyatını sordum, on milyon civarındaydı.
Hah, işte bir çeyrek altın, bir kişiden kırk kişiye kadar kişinin fıtrası olabiliyordu…
Dört kişinin fıtrasını vermeyi düşünerek bir çeyrek altın aldım ve o akşam iftardan sonra uygun birine hediye ettim…

İşte fıtra vermeyi öğrendiğim gün… O günü ve o gün can kulağımla dinlediklerimi hiçbir zaman unutmadım…
Bizlere doğru bilgileri doğru bir şekilde öğretenlerden veya buna sebep olanlardan Allahü teâlâ razı olsun… Şimdi, uğraşamayacak olan yakınlarımın fıtralarını bile toplu bir şekilde ben hallediyorum ve onların duaları direkt olarak K. Abime ulaşıyor…

Stop

Muammer Erkul
20 Aralık 2000 Çarşamba  

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir