Gül gibi tebessüm [23 Kasım 2000 Perşembe]

Gül gibi tebessüm

Bilgisayarımda bir problem olduğu için bazı programları değiştirip daha gelişmiş olanlarını koyduk…
Koyduk ama, malum; her değişiklik, insanın alışkanlıklarının beline bir kazma indiriyor!.. Kolay mı öyle her yeniliğe saniyesinde adapte olabilmek?.. “Kolay molay” deyip de ordan “cak cuk” etmeyin şimdi, çünkü ben tanımadığın bir programa birkaç saatte adapte olmaktan bahsediyorum!..
Midemde kramplarla ve yan gözle saatin ne kadar hızlı ilerlediğini kontrol ederken, imdadıma dünyanın hemen her tarafında meşhur olmuş, kitapları, en azından kısa hikayecikleri okunan ve anlatılan “SADİ” yetişiyor.
Sadi…
Yani Şirazlı Sadi…
Yani Şeyh Sâdî-i Şirazî.
Hadi bakalım, bugün o konuşsun bizim yerimize ve gönüllerimizin pasını silsin!…

Köle

Bey, kölesini satılığa çıkarmıştı.
Tellal bağırırken, köle çekinerek yaklaştı sahibine ve; Efendim, dedi…
Siz benden daha iyi bir köle bulabilirsiniz, fakat ben sizin gibi bir efendi bulamam… Lütfen beni satmayın…”
Kölenin sözleri yüreğini titretti adamın.
Satmaktan vazgeçti.

İnsan ve köpek

Kırlarda yaşayan birinin ayağını köpek ısırdı. Öyle bir kızgınlıkla ısırmıştı ki, zehirli kan damlıyordu. Gece boyu ayağının acısından uyuyamadı adam.
Küçük kızı babasına acıdı. Fakat çıkışmaktan da geri durmadı:
“Senin dişin yok muydu? Sen de onun ayağını ısırsaydın…”
Adam hem acıyla kıvranıyor, hem de gülüyordu…
“Olmaz olur mu, benim de dişlerim var. Üstelik ayağını koparacak kadar güçlü. Fakat bir köpeğe dokunmasına gönlüm razı değil. Bu o denli iğrenç bir şey ki, biri eline kılıç alıp;
Şu köpeğin ayağını ısıracaksın, yoksa boynunu vururum, dese, yine yapamam…”
İnsan köpeklik yapamaz.

Gül gibi tebessüm

Güzel ahlaklı bir adam yaşardı bir ülkede bir zamanlar.
Kötülere de iyi davranır, onlar hakkında iyi konuşurdu.
Öldükten sonra biri rüyasında gördü adamı.
“Öldükten sonra neler geldi başına?..” Diye sordu.
Adam, gül gibi tebessüm ederek;
“Hayatımda başkalarına nasıl davrandıysam, bana da orada öyle davranıldı” dedi.

Ölü eti

Ey temiz yürekli ve akıllı kişi!
İyi ya da kötü olsun, kimsenin arkasından konuşma.
Söylediğin doğru ise gıybet, yanlış ise iftira etmiş olursun.
Biri gelir, “filan kimse kötü bir insandır, şöyle şöyle fenalıklar yapmıştır” derse iyi bil ki, o ancak kendi kötülüğünü dışa vurmuştur.
Söylenilenin mutlaka ispatlanması, delillenmesi gerekir.
Sadece söylemekle olmaz.
Demek ki, kişinin arkasından yapılan her konuşma gıybettir.
Gıybet ise sevgi ve güveni öldüren bir zehirdir, ölü eti yemektir.”

Kötü zan

Hikmet bilgisiyle donanmış olan değerli bir âlimin yanında, adamın biri, orada bulunmayan bir başkası hakkında uluorta konuştu.
Bilgin üzüldü ve adama;
“Yanımda kimsenin kötülükle anılmasını istemiyorum, dedi…
Kendin hakkında kötü zanna düşmekten sakın. Birinin arkasından konuşursan, onu değil, seni kötü görürüm. Bunun ne yararı olabilir ki… Onun hakkında kötü konuşmakla, varsayalım bir şey eksildi ondan, bu sana katılmaz ki…”

Mideyi veren yiyeceği de verir

Çocuğu diş çıkaran adam kaygılanmaya başladı. Hanımına;
“Nereden yiyecek bulacağım?..
Bunu düşünmeye mecburum…
Baba olmak kolay, çocuğun rızkını sağlamak zor asıl!..” deyince, karısı;
“Kaygılanarak şeytanı sevindiriyorsun!..” diye cevap verdi.
Adam önce anlamayıp;
“Ne demek istiyorsun?..” diye sordu. Kadın;
“Mideyi veren, yiyeceği de verir, dedi…
Yemeği öğütmek için çocuğumuza diş veren rızık sahibi, elbette yemeği de bağışlayacaktır… Allahü teala bütün canlıların rızık vericisidir.
Üzme kendini. İnsanın anne rahminde biçimini takdir eden, ömrünü de rızkını da takdir etmiştir…
Zengin geçimini üstlenerek köle satın alır. Köle sahibi bunu yapar da, her şeyin sahibi yapmaz mı?..
Kölenin sahibine güvendiği kadar güvenmiyor musun Allah’a?..

———————————————————-

Sizden şiirler

Can dostum

Bir tomurcuk misali açıverdin gönlümde, / Işık getirdin hayatıma, renk getirdin.. / Sessizce giriverdin hayallerime, / Fark edemedim bile… / Gülüverdin bana bahar gibi… / Sevgini yolladın rüzgarla, / Başımı bulutlara erdirdin. / Her gece mehtapla beraber geldin odama, konuştun benimle. / Sadece yüreğimi ısıtmadın, milyonlarca ümit verdin.. / Sevdiriverdin kendini yar gibi… / Ağladığımda ağladın, güldüğümde güldün, / Teselli verdin bana. / Kalbime ektiğin çiçeği suladın her gün, izin vermedin solmasına. / Sonra bir gün avuçlarınla güneşi de verdin; / Titreyiverdin üstüme ana gibi… / Derken bir zaman baktım ki sen varsın her yerde; / Yediğim ekmekte, içtiğim suda, soluduğum havada, / Gönlümde, beynimde, ellerimde.. / Ben de çıkarıp kalbimi verdim sana; / Seviniverdin hemen bir çocuk gibi, / Öpüverdin yanağımdan can dostum gibi…

Rabia Hülya Gülhan


Garip şair

Ben aşkı için şiirler yazan / Bir garip şairim işte / Bilmem öyle kafiye falan / Yazıyorum içimden geldiğince /
Adını duysam yetiyor / Kalemi elime almaya / Gönül sözüm söylüyor / Ellerim başlıyor yazmaya / Destan mı, efsane misin / Ben de bilmiyorum… / Sevdin mi, sevmedin mi / Onu da bilmiyorum… / Ama hâlâ senin için yaşıyor / Hâlâ senin için yazıyorum / Her gece seni düşünüp / Her gece sana ağlıyorum…

Gökhan Büyükaşçı

Stop
Muammer Erkul
23 Kasım 2000 Perşembe

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir