Bayramınız mübarek olsun…
Gönlünüz dert görmesin…
Dünyada mutlu olun, ama dünyadaki yolculuğunuz bittiği gün daha da mutlu olun… Dönülmez kapıdan geçerek, o en özlediğiniz kucağa düştüğünüz zaman; bir gökkuşağı kalsın ardınızdan;
…ve gülümsesin insanlar!
İnşallah…
Bayramınız mübarek olsun…
İnanın, her biriniz tek tek; harikasınız… Bu bayram günü, işte bunun hikâyesini anlatacağım size… Bir gün öğretmen dedi ki;
-Ülkeye ve zamana göre değiştiğini biliyorum. Ben öğrenciyken; Babil’in Asma Bahçeleri ve Zeus Heykeli, bilmem nerenin feneri, der sayardık “dünyanın yedi harikası” arasında… İşte şimdi sizlerden; gördüğünüz, duyduğunuz, okuduğunuz harikaları yazmanızı istiyorum…
Öğrenciler gruplara ayrılıp önce kıtaları paylaştılar. Sonra da bulduklarını tartışmaya başladılar:
-ABD’nin kuzeyinde, dört dev kafa oyulmuş Rushmore Dağı ile New York Özgürlük Anıtı, dedi biri.
-Tamam da onlar yeni, dedi diğeri. Oysa batıdaki Grand Canyon her zaman harikadır…
-Meksika Körfezi’nin tam ortasındaki yarımadada bulunan Chichen Itza Tapınağı olur mu?
-Tapınak türü eserler istenirse; Büyük Okyanus’ta, satranç taşları gibi dev kafalarla dolu Paskalya Adası, veya Peru dağlarındaki Machu Picchu setleri… Ama bence dünyanın yedi harikasından biri; Venezuela’daki Angel Şelalesi… Ve Panama Kanalı…
Bu tartışmalar sürüp gitti; Empire State Binası, SenPeter Bazilikası, Londra’daki Big Ben Kulesi, Paris’teki Eiffel Kulesi, Roma’daki Kolozyum Anıtı, Venedik şehri, Moskova’daki Aziz Vasili Katedrali, Kahire yakınlarındaki Büyük Piramitler, Afrika’nın güneyindeki Victoria Şelalesi, Güney Kutbu, Everest Dağı, Çin Seddi, Hindistan’daki Tac Mahal, Kamboçya’daki Angkor Wat Tapınağı, Sydney Opera Binası, Avustralya’daki Ayers Kayası sayıldı… Ardından Türkiye’deki Peribacalarına sıra geldi. Ayasofya, Sultanahmet ve Selimiye Camileri, Yerebatan Sarnıcı, Topkapı Sarayı, Kaşıkçı elması sayıldı… Adıyaman’daki Nemrut Dağı, Urfa’daki mancınıklar, Mardin şehri, iki kıtaya kurulmuş olan tek şehir İstanbul, dendi…
Bir ara, bu tartışmalara hiç karışmamış olan dalgın bir öğrenciye takıldı öğretmenin gözü… Ona da; acaba bir fikri olup olmadığını sordu. Dedi ki bu öğrenci;
-Ben de yazmaya başladım. Ama baktıkça gördüm ve gördükçe hayret ettim ki; yazılamayacak kadar çok harika var etrafımızda… Biz onların içindeyiz ve onlar bizim içimizde…
-Ne mesela, dedi öğretmen…
-Sizi görüyorum mesela, dedi öğrenci… Bundan harika ne olabilir ki?.. Ve sizin bana sorduğunuzu duyuyorum… Üstelik size cevap verebiliyorum; üç etti…
Herkes susmuş ve tamamen başka bir boyuta geçmişti sanki şimdi her biri… “Koku almak” diye ekledi biri… Bir başkası: “Üşüyebiliyorum, bu harika!.. Ve ardından ısınmak. Bu da harika!..”
-Haklısın, dedi biri; hatırlamak? Harika! Düşünmek? Harika!.. İnanmak? Harika!.. Hayal kurmak? Harika!..
-Sevmek, harika!.. Sevilmek harika!.. Sevinmek harika!.. Sevdiklerinin bayramlarını kutlamak da harika!..
-Sizler, her biriniz, tek tek harikasınız, dedi öğretmenleri… İyi ki varsınız, diye devam etti… iyi ki buradasınız, iyi ki beraberiz, dilerim hiç ayrılmayız…
İşte bunların hepsi harika, dedi…
Stop
Muammer Erkul
03 Kasım 2005 Perşembe