Hayatın kavuniçi tadı [17 Haziran 2000 Cumartesi]

(Enerjisi, hayata ve problemlere pozitif bakması, çok okuması ve dantel gibi yazılarıyla Ömer Aşıcı benim her zaman omuzundan güç aldığım bir büyüğüm oldu…
İşte onun Brillance’daki bir yazısı.)

Hayatın olası sorunlarına karşı her bireyin alan savunması, bir anlamda kendi özelindeki iç mukavemet hesaplarına; yapıtaşlarının gradosuna ve güne başladığı yerdeki pozitif enerjisinin yüklendiği heyecan dayatmalarına bağlı.
Kuşkusuz; ince görüşe ayarlanmış, köşe vuruşları titizlikle gözetilmiş ve on sekize hedeflenmiş, statik hesapları sağlıklı ve iyi planlanmış, mimari tasarımları temelden güçlü ve dinamik beyin fırtınaları üzerine yapılanmış bir hayat; muhtemelen doyasıya yaşanılır, takır takır gerçek ve bal gibi bir hayattır.
“Hayat gibi hayat”tır yani!..

Elbette böyle bir hayatın kavuniçi bir tadı, masmavi bir mevsimi vardır…
Kim, böyle bir hayat adasında yaşamak, böyle bir hayatın pupa yelken bulutlarında yağmur taneleri, kar taneleri gibi özgürce uçuşmak istemez ki!..

Ama…
Keşke hayat; herkes, hepimiz için böyle olabilseydi…
Keşke hayat; herkes ve hepimiz için bu yolda iz bırakabilseydi…
Ve keşke hayat; bütün insanlık için tepeden tırnağa böylesine adil, böylesine sıcak ve böylesine muhteşem olabilseydi…

Öyle olmadığını kesinlikle biliyoruz belki ama; hayatta kimi insanlar o aşamada kalın duvarları bile zangırdatarak deliyor, o zorlukta bile karlı dağları tek başına aşıyor ve o fırtınalar denizinde bile çatırdayan gemilerini büyük limanlara sükunet içersinde ulaştırabiliyorlar!..
O yüzden de hayat adına zımba gibi; ama müşfik ve sıcacık salvolar atıyorlar…
Tıpkı yazar Og Mandino gibi.

Mandino; bakın hayata o anlamda nasıl pozitif partiküller serpiştiriyor:
“Her sabahı gülümseyerek karşılayın. Her yeni günü, Yaratıcı’nın bir başka armağanı, dün bitiremedikleriniz için size sunduğu bir altın fırsat olarak görün. Girişimci olun… Güne başlarken ilk saatinizi bile başarı ve bütün gün boyunca etkisini hissettirecek olumlu etkinlikler üzerine kurun… Bu gün bir daha geri gelmez… Kötü bir başlangıçla ya da hiçbir şeye başlamadan gününüzü harcamayın… Yenilmek için doğmadınız!..
Her sıkıntıda iyilik tohumları arayın. Şu ilkeyi iyice kavrayın, çünkü geçilmesi kaçınılmaz o karanlık vadilerde sizi koruyacak bir siperiniz olmalı… Yıldızlar bir dağın tepesinde seçilemezken, derin bir kuyunun dibindeyken çok rahat görülebilirler!.. Sıkıntılardan olumlu şeyler çıkarmasını öğrenmeden hiçbir şey keşfedemezsiniz… Mutlaka bir iyilik tohumu vardır. Bu tohumu bulun ve yetiştirin!..
Gerçek mutluluk kendi içinizdedir. Huzur, gönül rahatlığını ve sevinci dışarıda arayarak zamanınızı ve çabanızı boşuna harcamayın…
Unutmayın ki mutluluk, almakta ya da elde etmekte değil, vermektedir!.. Dışarıya açılın, paylaşın!.. Gülümseyin, sarılın!..”

Hayata böyle gülücüklü bir pencereden baktığınızda, bakabildiğinizde; salkım saçak ve hayatın kavuniçi tadında sırtüstü yüzüyorsunuz, yaşıyorsunuz demektir.
Ama; hayatın bir başka tanış ve geniş açıdan da bakılabilir, dokunulabilir olduğunu unutmamak gerekir.
Ve işte, tam bu sırada o yüzden, filozofça konuşmanın da yeridir:
İnsanlar çoğunlukla düşüncesiz, tutarsızdır ve yalnız kendini düşünür…
Yine de sen, onları sev!..
Eğer iyi şeyler yaparsan, insanlar seni art niyetli, bencil olmakla suçlayacaklardır… Fakat yine de sen, iyi şeyler yap!..
Eğer başarılı olursan yanlış dostlar ve gerçek düşmanlar kazanırsın…
Fakat yine de sen, başarılı ol!..
Bugün yaptığın iyi bir şey, yarın unutulacaktır…
Fakat yine de sen, iyi şeyler yap!..
Dürüstlük ve açık yüreklilik seni savunmasız yapacaktır…
Fakat sen, yine de dürüst ve açık yürekli ol!..
Büyük düşünen büyük adamlar, küçük düşünceli küçük adamlar tarafından yere çarpılır…
Fakat yine de sen, büyük düşün!..
İnsanlar güçsüzlerin yanında görünmeyi severler ama, sadece güçlülerin yanında yer alırlar.
Fakat yine de sen, güçsüzler için uğraş ver!..

Bu yazının finaline yakışan pankartı açalım artık:
Hayat emrinizdedir!..
İsterseniz sıradan taş, isterseniz elmas olursunuz!..
Geriye bakmayın ve geleceği nişanlayın!..
Hayatı, şimdi taşlamaya ne dersiniz?..
Ömer Aşıcı

Stop
Muammer Erkul
17 Haziran 2000 Cumartesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir