Her kelime bir tuğla…
İnsanların birkısmı için kendileri mühimdir… İnsanların birkısmı için çocukları mühimdir…
İnsanların birkısmı için gelecekleri mühimdir…
İnsanların birkısmı için bir şeylerin mühim olması mühimdir.
…..
Lütfen, çocuklarınızın yanında konuştuğunuz her kelimeye dikkat edin.
Dedelerimiz ve akranları devlet-polis aleyhinde kesinlikle konuşmazdı, bir şeylerden korkardı…
Babalarımızın akranları genellikle bilmeden ve düşünmeden, sırf laf olsun diye, büyük bir cahillikle ileri geri konuşmaya başladılar…
Onlardan sonra gelenler, yani bizim büyük abilerimiz ise artık örümceğin ağına düşenlerdi!..
Lütfen çocuklarınızın yanında konuştuğunuz her kelimeye dikkat edin.
Lütfen ördüğünüz duvarlara koyduğunuz her tuğlaya dikkat edin.
Esasında bizim evimizde hiç olmazdı öyle devlet-millet düşmanı konuşmalar.
Ama yine de (kimbilir hangi maksatla söylenmiş) bir “yanlış” cümle yakalamışım işte;
“Helal olsun adamlara, çünkü….” veya;
“İyi yapıyorlar, çünkü…..” diye başlayıp, kimbilir hangi kelimelerle biten bir cümle sarfetmiş olmalı babam… Ki İstanbul polisini o güne kadar görülmemiş bir biçimde ayağa kaldırıp kendilerini ve memleketi belirsiz bir maceraya doğru sürüklemeye çalışan o üç adamı; aynen meraklısı olduğum bir çizgi roman kahramanı veya yazlık sinemalarda oynatılan siyah-beyaz filmlerdeki “artist”lerle, “esasoğlan”larla karıştırmaya başlamıştım iyice!..
Yetmişli bir yıldı ama hangisiydi bilmiyorum.
Bildiğim; adı Sibel olan, soyadı da Duman olan bir kız (hem de meşhur birinin kızı mıydı ne) oturdukları apartman dairesinde silahlı üç adam tarafından rehin alınmıştı…
“Rehine” kelimesini yeni öğreniyordum; Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve Hüseyin İnan’ın isimleriyle birlikte…
Bu üçünün resimleri çıkıyordu her gün gazetelerde. Radyo haberlerinde de habire isimleri söylenip duruyordu bu “abi”lerin…
Herkes onları konuşuyordu; onlar ise takır takır polisle çatışıyordu bir apartman dairesinde…
Ama, “haklı”ydı adamlar!..
Niye?
Ben nerden bileyim, babam dedi ya!..
(Halbuki babam kimbilir ne demişti ve ben öyle anlamıştım…)
…..
Bu durum, ardından neyi getirebilirdi dersiniz?..
Ben de eğer kurulu bir “örümcek ağı”na yakın bir yerlerde olsaydım neler olurdu dersiniz?..
…..
Veya sonraki yıllarda bunca genç insanın böylesine, “çuvallar dolusu” ziyan olmalarının sebeplerinden birinin de ne olduğunu zannediyorsunuz?..
Çocuklarınızın yanında hiçbir zaman ve hiçbir şekilde devlet-millet aleyhinde konuşmayın.
Konuşursanız da; devletinin yücelmesi, milletinin istikbali için çalışacak evlatlarınız olmasını beklemeyin…
Çocuklarınızın yanında hiçbir zaman ve hiçbir şekilde aileniz ve özellikle de babanız aleyhinde konuşmayın.
Konuşursanız da; aile ağacınızın köklerine ve dallarına saygı duyacak ve onu yeşertip yetiştirecek evlatlarınız olmasını beklemeyin…
Çocuklarınızın yanında hiçbir zaman ve hiçbir şekilde ekmeğinizi kazandığınız işi yerecek şekilde ve patronunuz aleyhinde konuşmayın.
Konuşursanız da; sizin emeğinize ve getirdiğiniz paraya saygısı olan evlatlarınız olmasını beklemeyin…
Lütfen çocuklarınızın yanında konuştuğunuz her kelimeye dikkat edin.
Lütfen ördüğünüz duvarlara koyduğunuz her tuğlaya dikkat edin.
———————————————————
Menzilsiz kör kuşum
Denizleri alın gözlerimden
Islanmasın…
Ateşin kâbuslar yastık altında
Uyku mızrakları soluğumda
Rastlanmasın…
Nereye gitsem üzerimdesiniz
Sevinmeli mi, üzülmeli miyim?..
Gök mavi, su mavi, ateş mavi,
Sevda yeşil yeşil gülümser,
Gözlerimi kapatıyorum,
Yüreğimdesiniz…
Niçin bana sevda getirdiniz,
Mısralar…
Beynime iplik iplik dokuyup,
Yüreğimi çile çile işlediniz
Huzuru mahşerde şahidim olur musunuz?..
Mısralar…
Bentleri kaldırın sulardan,
Uslanmasın…
Durgun sular sığ bataklarda
Puslanmasın…
Ateşin, kâbuslar bana yaraşır
Uykuları ben mızraklayabilirim
Aman ha!.. Uzak durun benden
Yüreğiniz ıslanmasın…
Abdurrahman Kara
Stop
Muammer Erkul
17 Temmuz 2000 Pazartesi