Hey gidi günler -2- [11 Ekim 2000 Çarşamba]

(Biraz zorlanarak şarabın mantarını içeri ittikten sonra şişeyi az evvel içinden çıktığı (gazete kağıdından yapılma) kese kağıdının üzerine koyuyorum… Ama aynı anda bunun; trendeki kusmuklarımın üzerine serdiğimle aynı gazete olduğunu görüyorum…
…..
O zaman iki adam geliyor yine gözlerimin önüne. Biri;
“Ayıp ayıp… Bari şu gazeteden utan!..” Derken, diğeri diyor ki:
“Kandilin mübarek olsun oğlum… Elindekine sımsıkı sarıl, olur mu?..” )

(Dünden devam)
Kafam hafiften çakır, en uygunsuz yere gidiyorum… Gözlerim birini arıyor, yok… Dikkat ettiğim zaman bir köşeye saklanmış olduğunu görüyorum. Yaklaştığımda, gizli gizli okuduğu şeyi aceleyle saklıyor.
Tebessüm etmeye çalışıyor ama gözleri yaş içinde… Ben, önce onun halini görmemiş gibi davranıyorum…Yanına otururken, kulağımın üstünde taşıdığım “özel sarılmış” sigarayı ona uzatırken;
“Bak, diyorum. Sigara aldım…”
“Sağol, istemiyorum…” Diyor.
Birkaç saniye durup devam ediyor sonra;
“Birşeyim yok, merak etme… Ama ben çalışabilecek halde değilim… Sen başka birine çık istersen, hadi…”

 

“Olmaz, diyorum… Ben “buraya” gelmişsem, “sen” olursan olur, sen olmazsan olmaz…”
“O zaman başka sefere…” Diyor…
“Tamam” dediğimdeyse tutup bir kaç kere elimi öpüyor, sonra avucumu kendi yanağına yapıştırıyor ve ardından yüzünü omuzuma gömüp fazla ses çıkartmadan… Ama hıçkıra hıçkıra, sarsıla sarsıla ağlıyoor, ağlıyor…
“Hadi git artık” diyor sonra. Ben kalkarken demin benden sakladığı şeyi cebime koyduğunu görüyorum. Dudağını yanağıma değdiriyor ve ben bu öpücükte sıcak ve belirgin bir sevgi olduğunu farkediyorum.
Diyor ki;
“Cebine koydum… Niye ağladığımı okuyacaksın…”
…..
Karaköy’deki iskeleden vapura binip üst kata çıkıyorum. En tenha köşeye oturup bir sigara yakıyorum… Cebimdekinin ne olduğunu merak etmekteyim… Bir gazetenin bütününden ayrılmış sayfa bu. Ama katlanmış olan kısmı belli ki çok defalar okunmuş… Ve, en üstte… Görüyorum ki… Yine aynı isim var…
Ve o katlanmış yazıyı okurken ben de ağlamaya başlıyorum…

 

Yarın sabah onbire doğru işyerime uğrayan heyecanlı bir arkadaşım elindeki gazetede bir resim göstererek diyor ki;
“Şu saat ne kadar yakışır bu duvara, değil mi?..”
Önce onun elinde tuttuğu gazeteyi görüyorum… Sonra da resimdeki saatin üstünde yazan ismi; ikisi de aynı, gene aynı…
…..
“Her sabah sana da getirmelerini istersin bu gazeteyi, değil mi?..”
“EVEET!.. Diye bağırıyorum…”

 

Ve ben hâlâ “EVET” diye bağırıyorum.
Aylık masraf listemde ilk sırada gazetemin ismi var hep… Ev kirası sonra geliyor… Çocuğumun okul taksidi sonra geliyor… Mutfak masrafları sonra geliyor… Herşey… (Galiba oniki-onüç yıl oldu) bütün masraflarım BENİ BU HAYATTA VAR KILAN VE İNSAN TUTAN bu küçücük harcamamın gerisinden geliyor; bebeğimin süt parası bile…
Ve bu hiç değişmeyecek…
…..

 

O zaman beraber olduğum bütün insanların şu an nerelerde oldukları belli, gözümüzün önünde…
Ben, “direksiyon”umu çevirip yolumu değiştirdiğim zamandan beri içki içmedim… O zamandan beri alkolün veya herhangi bir uyuşturucunun bir insanı götürebileceği yerlerde bulunmadım… O zamandan beri sarhoş olup insanların tiksinen bakışları altında kendimi rezil ve aşşağılık bir mahluk gibi hissetmedim… O zamandan beri sağlığımı bu yollarda feda etmedim… O zamandan beri yarışlarla ilgilenmedim… O zamandan beri hiç dövüşmedim… O zamandan beri aslında MUTLULUĞUN; “bunları yapmamak” olduğunu öğrendim… Hatta öyle bir noktaya geldim ki; sigara bağımlısı olmaktan bile sıkıldım ve en eski “arkadaşım”, en eski düşmanımdan bile ayrıldım…
Ama o zamandan beri gazetemden HİÇ ayrı kalmadım…

 

Bunları uzun zamandır yazmak istiyordum. Şimdi yazmamın sebebi de; mektubumun başında söylediğim gibi, “güzel günlerin başlamış olması” olmalı…
…..
İsmimi söylemediğim için lütfen beni mazur görün. Söylemiş olsaydım, bu kadar rahat yazamazdım herhalde bunları…
…..
Hepiniz için dua ediyor ve dualarınızı bekliyorum. Sevgiyle…

 

İki isimsiz mektup yayınladım sizlere…
Biribiriyle bağlantısı var mıdır, yoksa böyle bir bağlantı kurulamaz mı siz karar verin artık…
Ama ben bu iki “isimsiz” insanın yazmış olduğu duyguları okurken gerçek olarak şunu sordum kendime;
Herhangi bir şeye baktığım zaman acaba neresini görüyorum?
Veya, BİRŞEYE BAKTIĞIM ZAMAN NERESİNDEN GÖRMELİYİM?..
…..
Çünkü, besbelli ki;
BAKIŞ AÇIM GELECEĞİMİ ÇİZİYOR…
Ve ben bunu, elimden geldiği kadar unutmamaya çalışıyorum.

Stop
Muammer Erkul
11 Ekim 2000 Çarşamba

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir