Bir gün, bir deniz kıyısından, bir şişe salmıştık suya; ağzına mantar tıkalı…
İçinde mesajımız vardı…
Ve sonra buldu onu birisi, aradı bizi.
Çocuk sayılırdı yaşımız. Ama mesajımız Karadeniz’in Boğaz’a dönen köşesinden, şehrin yakınlarına kadar ulaşmıştı…
Çocuk sayılırdı yaşımız, ama hatıralarımız bizi büyütecekti…
Büyüdükçe sevdim, ve öğrendim bu işi;
Yıllar sonra, odamdan bir mesaj daha attım; sanal bir şişenin içinde…
Bunu bir asker buldu, Girne’de… Adı Ahmet’ti, Yavuz’ların torunuydu…
Şişedeki o mesaj kalbinde köpürüyordu, kaynıyordu Ahmet’in…
Kıbrıs sahilinde oturup, şişenin geldiği uzaklara daldı…
Bir zamanlar;
"-Sen, demişti bir ses kulağıma…
Kalbinden yakalanmış bir balıksın!..
Ve, tamamen hür olduğu bir denizin içindeyken yakalanmış bir balık gibi; görmüyorsun sahibinin elini. Yemi görüyorsun, çengeli görüyorsun, düğümü görüyorsun, misinayı görüyorsun, tekneyi, kürekleri, küpeşteyi görüyorsun, salındığın livarı görüyorsun ama, görmüyorsun sahibinin elini…
Sen, tamamen hür olduğun bir denizin içindeydin…
Ama, o denizdeki bütün hayvanlar da hürdü ve sen bütün tehlikelere karşı savunmasızdın…
Şimdi artık "biri"sin. Bir adın var ve artık "bu"sun. Denizdeki bütün balıklar bir yana, sen,, bir yana!..
…..
Sen, kalbinden yakalanmış balık, biliyorsun, değil mi;
Balıklar ölür, kalp ölmez!..
Onuncu orucumuzu Sultanahmet Camii’nin avlusunda açtık, kitaplar arasında. Ve dostlar sardı bizi, her biri birer ılık pembe yaprak gibi; birlikte güle döndük, gül koktuk…
Adı Ahmet olan bir asker geldi. Birliğinin montu vardı henüz üstünde; bir o yandan baktı, bir bu yandan. Yaklaştı ve elindeki gazeteyi açıp "bu siz misiniz? Dedi. Sizsiniz bu değil mi, inanmak istiyorum bu rüyaya?.."
…..
Bir insan, bu kadar mı güzel olur!..
Bir zarf; mazrûfuyla güzelleştiği gibi, insan da gönlündekilerle güzelleşiyor. Ve hatta koltuğunun altındakilerle, çantasının içindekilerle…
Böyle zamanlarda, sırrı bozuk bir aynanın bir dünya güzeli karşısında titremesi gibi titriyor, utanıyorum; bana bakıp kendini seyretmeye çalışan gönlü güzellerden…
Bir ses, bir zamanlar kulağıma;
"-Sen, kalbinden yakalanmış bir balıksın, demişti!..
Tutulduğunu biliyorsun, ama görmüyorsun sahibinin elini.
Yemi gördün, iğneyi gördün, düğümü, misinayı gördün, tekneyi, kürekleri, küpeşteyi gördün, salındığın livarı gördün ama, görmüyorsun sahibinin elini…"
Ben…
Ne güzel bir yemim!..
Stop
Muammer Erkul
09 Kasım 2003 Pazar