Tombaladan çıkmadık!
İki kuşak öncemizde yaşayanlar Osmanlı Devleti’nin evlatlarıydılar…
Bizler tombaladan çekilmediysek, ve debelene debelene gün ışığına çıkmaya çalışan bir sarı civcivden daha akıllıysak;
Dedelerimizin hayatından ibret alacağız!..
Onların, cihâna boyun eğdirebilmesinin bir sırrı vardı…
Ve yine Osmanlı’nın, cihâna boyun eğmesinin de sırrı; cihâna boyun eğdirmesinin sırrı ile aynı idi!..
Osmanlı, elindeki silaha, belindeki kılıca “üç yüz akçalık bir demir” olarak bakmıyordu…
…..
(Bu söz; elinde tuttuğu şu gazeteye “üç yüzbin liralık kâğıt” gözüyle bakan akılsızlar içindi… Ve zaten bu sözle sarsılmayan bu yazının muhataplarının, bu yazının devamını okumasına lüzum da yok!..)
Bir taşı bile diğer bir taş üstüne abdestsiz koymaktan çekinmiş olan Osmanlı, elindeki kılıcın; “milletinin, ve devletinin, ve dininin itibarı” olduğuna inanmamış olsaydı; eğilir miydi bütün başlar kendiliğinden, üç yüz akçalık bu demirin önünde!..
Siz, eeey bazıları!..
Siz, elinizde taşıdığınız bu gazeteyi, üç yüz bin liralık bir parça kağıt olarak mı görüyorsunuz?..
Veya elinde taşıdığının; ufka ulaşması gereken bir bayrak değil de, üçyüz akçalık bir demir olduğunu sansaydı Osmanlı ordusunun bir tek askeri; bu ordu hangi çölü geçebilir, hangi ovayı aşabilirdi doğuya veya batıya doğru?..
Ben şimdi, tek tek yazmaya başlasam: “Ümraniye filan sitedeki abonelere haftanın bazı günleri gazete ulaşmıyor… Dağıtıcı hafta sonu izni yaptığı için Çorlu filanca konutlardaki aboneler, Pazar günleri marketten ikinci bir gazete satın almak zorunda kalıyor… İzmir’in filan bölgesinde şöyle oluyor, Ankara’nın şurasında böyle oluyor” vesaire, desem bir (Abone Şikayet Merkezi) mi teşekkül eder, yoksa “bak, zaten başkaları da gazete dağıtmıyormuş” diyenler mi türer? Bilmiyorum!..
Bildiğim şu: Ben, ekmeğimi kazanmam için bana bu işi verenlere, ve de sizlere söz verdiğim için yazmaya çalışıyorum bu yazıları her halde ve her şartta… Siz, kendinize ve bizlere söz verdiğiniz için bekliyorsunuz, özlüyorsunuz, ve açıp “içiyorsunuz” gazetenizi, öyle değil mi?..
Öyleyse eğer… Yani, elinde tuttuğu kılıcı üçyüz akçalık demir parçası sanan bir akılsız, veya dağıttığı gazeteyi üçyüz bin lira değerinde kağıt zanneden, ve kul hakkından da korkmayan birini gördüğünüzde, neden düşünmüyorsunuz ki; onun da sizlere, ve bizlere, ve kendi ekmeğine sözü var!..
İyi düşünüyor musunuz; siz sustukça, bu susmalarınız acaba iyilik mi oluyor, yoksa kötülük mü oluyor?..
Hepimizin zamanını, ve ufkunu ve umutlarını hançerleyen biri varsa eğer yolda; onu, onun amirine… Onun amiri sizi umursamıyorsa onu da onun amirine, o da çözmüyorsa onu da onun amirine neden şikayet etmiyorsunuz?..
Bu yazı, siz “okumayasınız” diye yazılıyor değil ki!..
Bu gazete, siz “okumayasınız” diye çıkıyor değil ki!..
Altıyüz yıl boyunca üç kıtada yol açan o kılıç, üçyüz akçalık bir demir olmadığı gibi…
Türkiye Gazetesi de, üçyüz bin liralık bir kâğıt parçası değil ki!..
Stop
Muammer Erkul
21 Ağustos 2003 Perşembe