Dünyanın hemen hemen her ülkesinden (birer “başarı örneği” olarak) gelen, sayısını hatırlamadığım kadar çok kişinin konuşmasını dinledim yıllar içinde. Sonradan çoğuna bakamayacağım kadar not tuttum bu seminerlerde… Sayamadığım kadar çok kaset alıp dinledim, kitap okudum…
Bir gün, sulu kar yağarken, otobanda kaza yaptığımda arabadan kasetler fışkırmıştı!.. Halbuki teybi bile yoktu o zamanki arabamın. Teybi olmayan arabayı sürerken volkmen dinliyordum; yolda yürürken de, hatta yatarken de kaset dinlediğim gibi…
Çünkü “YAPAMAZSIN” diyenler vardı bana, ve biliyordum ki bunu HER ZAMAN da diyecekti birileri!.. İşte o yüzden “YAPILABİLECEĞİNİ – BAŞARILABİLECEĞİNİ” söyleyen, ve kendi BAŞARI YOLCULUĞUNUN ÖRNEKLERİNİ anlatan kişilerin sesini dinliyordum!.. Benim de ağladığım çok oldu araba sürerken, yolda yürürken, veya karanlığın içinde uyur gibi yaparken…
Ama şunu biliyordum:
Başarmak için İNANMAK… Ve hedefine varıncaya kadar da DURMAMAK gerekiyordu!..
İşte o kazadan (gerçekten çok ucuz) kurtulduğum anda da diyordum ki kendime:
“Eğer hemen şimdi!.. Şu arabanın yerdeki tamponunu, kaporta parçalarını, dağılan cant vesairesini arka koltukla bagaja doldurup, HEMEN ŞU AN yoluna devam etmezsen, bir daha bu direksiyona elini sürmeye bile cesaretin olmayabilir!..”
Soğuktan ve sinir boşalmasından bir titriyor, bir terliyordum. Üstelik saatlerce ve anlamsızca bekletilmiştim kaza mahallinde…
Önce çok korkuyordum, ama sonunda “İLERLEMEYE” karar verdim!..
Lastik döndükçe göçen kaportaya sürtünüyordu. Bu sesle birlikte, ağır ağır, bazen su içip bazen kafama su dökerek, ve zaman zaman da ağlayarak, tam elli kilometre sürdüm…
İnsanlar bakıyordu arabanın ve benim halime. Belki alay ediyor, belki acıyorlardı. Çoğunun umurunda bile değildim… Ama ben, KENDİMİN UMURUMDAYDIM!.. Ben, “benim” umurumda olmalıydım; ve aşmam gereken yollar, o yolların sonundaysa, beni gözleyenler olduğunu unutmamalıydım!..
Daha da dikkatli baktığımda, gördüm ki;
Yürümüşüm kalmışım, başarmışım başarmamışım, hatta yaşamışım yaşamamışım pek öyle dert edecek insanlar da değildi, şu bana bakıp şaşıran, bazısı gülen, bazısı da acıyor görünenler… Anlatabildim mi burayı?.. Yanlarından geçtiğim an beni unutuverecek, ve arkadan gelecek diğer kişilere de; “yapamazsın, beni dinlemezsen yürüyemezsin” gibi sözler sarfedecek kişiler idi bunlar!.. İşte bunlar, diyorlardı ki bana:
“Vazgeç, sen yapamazsın!..”
…..
Benim dinlediğim sesler ise;
“Yürüyebilirsin!.. Yapabilirsin!.. Başarabilirsin!..” diye fısıldıyordu kulağıma.
Ben, biraz daha açıp volkmenimin sesini, ilerledim!.. Böbreğimde taş olduğu zaman, ağrılar içinde ve trafikte sıkıştığım zamanki gibi… Ve bana her “yapamazsın-başaramazsın” dediklerinde yaptığım gibi!..
Yol kenarlarındakiler kimdi, hatırlamıyorum bile şimdi!.. Ama emin olduğum şu ki, eğer onların yanında oturup kalsaydım, bana ve herkese şunu söyleyeceklerdi:
“Biz biliyorduk zaten senin başaramayacağını!..”
Bu sözü düşündükçe titriyordum sanki. Ve şunu soruyordum kendime:
“Kim?.. Zaman içinde haklı çıkacak olan kim?.. Bana yapamayacağımı söyleyenler mi, yoksa ben mi?..”
(Yarın da bu konuya devam edelim, değil mi?)
Stop
Muammer Erkul
06 Temmuz 2002 Cumartesi